Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Dipnot
... İlk defa işçilerin menfaatlerinin her şeyden önce birleşmekte olduğunu, Marx'tan evvel, 1843 yılında söyleyen Peru asıllı Fransız bir kadın oldu: Flora Tristan. Gauguin'in büyükannesi olan bu kadın aynı yıl ilk İşçi Birliği'ni kurdu. İngiliz trade-union'larını Fransa'da işçi yardımlaşma dernekleri izledi. 1830-1840 arasında işçiler gündeliklerinin arttırılması ve daha iyi şartlar altında çalışmak için grevler yaptılar.¹
Sayfa 377 - İletişim Yayınları, 10. Baskı
“ Gazete okumak denilen iğrenç, tensel edim sayesinde son 24 saat içinde dünyamızda gerçekleşen felaketler, talihsizlikler, savaşlar, cinayetler, grevler, iflaslar, yangınlar, zehirlenmeler, intiharlar, boşanmalar ve bir de devlet adamlarının ve oyuncularının abartılı duyguları, hiçbir şeyi umursamayan bizler için, bir sabah keyfine dönüşüyor; ve biz bütün bunları, belki biraz abartılı bir heyecanla, tavsiye üzerine sabahları içtiğimiz birkaç yudum sütlü kahveyle birlikte hazmediyoruz.” ( Marcel Proust) Doğal olarak, kahveden bir yudum daha almayı düşünürken, iç içe geçmiş, belki birazdan buruşturulup çöpe atılacak sayfalardaki haberlere ilgi duyma konusundaki kararlılığımız dağılıverir. Buna şaşmamalı. Bir haber ne kadar sıkıştırılmışsa, o kadar emin oluruz ona ayrılan yerden daha fazlasını haketmediğinden. Bugün hiçbir şey olmadığını düşünmek, savaşta ölen ellibin insanı unutmak, iç çekip gazete elimizden atmak, klinik alışkanlıkların verdiği sıkıntıdan kaynaklanan hafif bir melenkoli dalgasının bizi sarmasına izin vermek ne kadar kolay.
Reklam
İrlanda'da eşit işe eşit ücret mücadelesini kuruşu kuruşuna kazandı kadınlar. İran'da özgürlük mücadelesi "Beyaz Çarşamba" devam ediyor, canları pahasına yeni kazanımlar elde ediyor kadınlar. Arjantin, Afganistan, Şili tıpkı bizim gibi; "Bir kişi bile eksilmeyeceğiz" diyen kadınlar kadın cinayetlerine karşı meydanları dolduruyor. Polonya'da İrlanda'da Arjantin'de kürtaj hakkımız için mücadele, bazen kazanıyor, bazen yeniliyor. Ama yenildiğimizde de "iyi yeniliyoruz." "Sel durulmuyor, kadınlar durmuyor" diyen grevler yayılıyor. Suudi kadınların onca yoksunluk altında cezaları göze alarak o arabaları sürmesi, daha rahat rejimlerde yaşayan kadınları daha çok mücadeleye zorluyor. Dünyada halk düşmanlığını ve adeta kadın düşmanlığını bünyelerinde cisimleştiren erkek liderlere böyle yanıt veriyor kadınlar. Asya'dan Amerika'ya Uzakdoğu'dan Ortadoğu'ya tüm coğrafyalarda birbirlerini görüyor, birbirlerinden öğreniyor, güç alıyorlar. Biliyorlar: Anlatılan hepimizin hikâyesidir.
Sayfa 178Kitabı okudu
Batı Alman ekonomisi görece iyi çalışma ilişkileri, nadiren görülen grevler ve esnek çalışma koşullarıyla tanımlanabilir.
Sayfa 244 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Türklerin Sivil Toplum Yarasının Sebepleri
1936 tarihli İş Kanunuyla grevler yasadışı ilan edildi. 1938’de yürürlüğe konulan bir yasayla basın ve dernek kurma özgürlükleri önemli ölçüde kısıtlandı. Böylece Kurtuluş Savaşı’nda kitlelerin harekete geçirilmesine yardımcı olan Türk Devrimi’nin halkçı yanı, savaşın kazanılmasının ardından silindi.
''Gazete okumak denilen tiksinç ve şehvetli edim sayesinde son yirmi dört saat içinde dünyamızda gerçekleşen felaketler, talihsizlikler, elli bin insanın yaşamına mal olan savaşlar, cinayetler, grevler, iflaslar, yangınlar, zehirlenmeler, intiharlar, boşanmalar ve bir de devlet adamlarının ve oyuncuların abartılı duyguları, hiçbir şeyi umursamayan bizler için, bir sabah keyfine dönüşüyor ve bütün bunları, belki biraz abartılı bir heyecanla, tavsiye üzerine sabahları içtiğimiz birkaç yudum sütlü kahveyle birlikte hazmediyoruz.'' Ayrım Pierre Bourdieu
Reklam
584 syf.
5/10 puan verdi
·
30 günde okudu
"Buyrun dostlar buyrun, Halil İbrahim sofrasına" demek isterdim canlarım ama sadece cenaze namazına davet edebiliyorum sizleri. Vallahi öldü umutlarım, yıkıldı hayallerim. Ben de topladım hepsini, Grange'in tüyleri diken diken eden gerilim dolu kalemiyle birlikte gömüyorum! Mayıs 1968 Paris'ine gidiyoruz. Ortalık mahşer;
Kızıl Karma
Kızıl KarmaJean-Christophe Grangé · Doğan Kitap · 2024205 okunma
250 syf.
·
Puan vermedi
Halil... Birgül... Aysel... Oğuz... Bir dönemin portresini çizmiş yazar. 1970'li yıllar... Yılların nasıl yorgun düştüğünü ve bu süreçte insanının da ister istemez nasıl yıprandığını anlatıyor. Hem de tüm duygularıyla. Herkesin özgür ve eşit olduğu bir dünya mümkün müydü ve belki daha da önemlisi bu uğurda ödenecek bedelleri taşıyacak omuzlara sahip miydi insan? Nelerden vazgeçmek zorunda kalınırdı kimbilir... Her dönemin davası başka oluyor. Taşlı, sopalı kavgalar, grevler, özgürlüğün sadece duvarlara yazılmış bir kelime olmaktan öteye geçemediği anlar... İnsan belki de bazen aslında hiç içinde olmadığı çemberin siyah çizgilerini çekmeye çalışıyor, gün gelip o halkanın içinde hapsolacağını bilmeden. Belki de o yuvarlağın zamanla boynuna dolanan kalın bir halat olup canını almaya çalışacağını anlamadan. İçindeki karakterlerin yaşamları çok etkiledi beni. Kimi dinlesek o haklı. Yazarın dediği gibi "Gerçekten ne çok duvar var. Ne çok aşılması gereken, insanı yoran, yaralayan, bazen de üstüne yıkılan duvar var. Ne çok." Ve her birimizin duvarı kendine yüksek, kalın ve sert. Hâlbuki ruhlarımız bir o kadar yaralı, ince ve hassas. Ufacık bir rüzgarın darmadağın edebileceği, karşıdan bakınca aşılmaz sanılan, sağlam ördüğümüz duvarlara inat... Bir o kadar da kırılgan...
Duvarlar
DuvarlarCaner Almaz · Everest Yayınları · 20248 okunma
Britanya'nın en önemli sömürgesi olan Hindistan'da, 1900'lerin ortasında, imparatorluk otoriteleri, böl ve yönet stratejisinin bir parçası olarak alt-kıtanın en büyük eyaleti Bengal'ı Müslüman ve Hindu bölgelerine ayırınca, ülke çapında bir direniş kampanyası gerçekleşti. Kampanya, 'Swadeshi' (kendi ülken) sloganı altında Britanya mallarına boykot, grevler, gösteriler ve Britanyalı subayların komutasındaki birliklerle çetin çatışmaları içeriyordu. Direniş hem İngilizce konuşan profesyonel orta sınıfları, Hindistan Ulusal Kongresi'ni, hem de Hinduluğun gerçek Hint geleneği olduğu gerekçesiyle Müslümanlara karşı yukarı kast Hindu husumetini cesaretlendiren ve 'terörist' yöntemleri destekleyen B. G. Tilak gibi insanları birleştiriyordu. Ancak Hindistan ayrıcalıklı sınıflarının geniş kesimleri hâlâ Britanya'ya bağlıydı. Dünya savaşı patlak verdiğinde hem Tilak hem de (Güney Afrika'dan 1915'te Hindistan'a dönen) Mahatma Gandhi, Britanya'nın savaş çabalarını desteklediler. Otoriteler Hindistan ordusunu iki milyona çıkaracak sayıda insanı askere aldılar ve çoğunu da Avrupa'daki katliama gönderdiler.
Sayfa 434Kitabı okudu
1980 yılı, Cumhuriyet tarihinin terör, anarşi hareketleri açısından en kanlı yılıdır. Bu yılın ilk dokuz ayının her günü, onlarca insanın ölüm haberini getirdi. Bu yılda grevler, lokavtlar, işten çıkarmalar, gazete kapatmalar, parti kapatmalar, kepenk kapatmalar, işgaller, sıkıyönetim kararları birbirini kovaladı.
Sayfa 272Kitabı okudu
Reklam
Mor çizme giymiş bir kadın gördüğümde, gazetelerde çıkarma gemilerinden söz edildiğinde, toplu sözleşmeler ve grevler çoğaldığında köşe başındaki eski ev yıkılıp da yerine kondurulan betonarme yapının alt katı banka şubesi olduğunda, bildiğimiz polise artık toplum polisi ya da güvenlik kuvvetleri adı verildiğinde, ikinci katta oturan genç kadını bir gün kısacık ve kara, ertesi gün uzun ve sarı saçlarla gördüğümde ya evime ya da bir kitaplığa sığınmışımdır.
Sayfa 14
112 syf.
·
Puan vermedi
·
13 saatte okudu
Alman şair, tiyatro yazarı ve yönetmenidir. 20. yüzyıl Alman şiirinin ve tiyatrosunun en önemli isimleri arasında kabul edilir. Eserleri uluslararası alanda da saygı ile kabul görmüş ve ödüllendirilmiştir.
Bertolt Brecht
Bertolt Brecht
İki güzel güçlü dostluğun gecırdıpı zorluklara rağmen bozulmamış haliyle, yıllar sonra ayrı olan ıkı yabancı dostun hikâyesini okuduk. '
Bertolt Brecht
Bertolt Brecht
' in Kaleminden okuduk bu dostluğu "Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, Hitler Almanya'sından hemen önce grevler, gösteriler, yürüyüşler ve enflasyonla sarsılan bir dönemde, iki genç adamın, A. Bronnen ve B. Brecht'in, dostluklarını, tiyatroya başlangıç çabalarını ve aşklarını anlatmakta. Bu ilginç ilişkide Brecht, Bronnen'i dostu, yandaşı, iş arkadaşı olarak görür;
Brecht'li Günler
Brecht'li Günler
Bronnen ise Brecht'e hayrandır; ona "bağımlı"dır, taparca sevdiği bu adama hizmet ve yardım etmek için çırpınır. Bronnen, 1920'li yıllarda Almanya'da ortaya çıkmaya başlayan "Nasyonal Sosyalist" akıma giderek bağlanır. Bu görüş farklılığı, arkadaşlıklarının sarsılmasına neden olur. 1920'lerin magazin basınına geçen bu yarım kalmış, "değişik" arkadaşlığın öyküsü, Brecht'in gençlik günlerine küçük bir pencere açıyor. Arka Kapaqın bilgisiyle
Brecht'li Günler
Brecht'li Günler
Yolumuz gercek dostluklara olsun, gönlümüzü, elimizi güzel dostlarımız tutsun
Brecht'li Günler
Brecht'li GünlerArnolt Bronnen · Mitos Yayınları · 03 okunma
584 syf.
·
Puan vermedi
Kızıl Karma, Jean-Christophe Grangé'nin şimdiye dek yazdığı en kapsamlı kitap. Birçok konuda bilgi içeriyor, buna cinayet eşlik ediyor ve polis soruşturmasıyla ilerliyor fakat kitap o kadar ayrıntılı yazılmış ki polisiye kısmı gölgede kalıyor. Şöyle ki; Hintlilerin birbirinden farklı inanışları detaylı işlenmiş. Doğu mistisizmi, maocular,
Kızıl Karma
Kızıl KarmaJean-Christophe Grangé · Doğan Kitap · 2024205 okunma
Demekki adada sıkıntı var.
„Kıbrıs deneyinin sonucu inandırıcıydı." "Bu deney neydi?" dedi Vahşi. Mustafa Mond gülümsedi. "Buna yeniden şişeleme deneyi de denebilir. F.S.473 yılında başladı. Yöneticiler, Kıbrıs adasının tüm sakinlerini boşaltıp özel olarak hazırlanmış, yirmiikibin Alfadan oluşan bir grup yerleştirdiler. Tüm kültürel ve endüstriyel donanım kendilerine devredildi ve kendi işlerini kendileri idare etmek üzere bırakıldılar. Sonuç, tüm teorik öngörüleri tam olarak doğallar nitelikteydi. Toprak uygun şekilde işlenmemişti; bütün fabrikalarda grevler çıkmış, yasalar hiçe sayılmış, emirlere karşı konulmuştu. Düşük seviyeli işlerde görev verilen bütün insanlar, yüksek seviyeli işler için sürekli entrikalar çeviriyor, buna karşılık olarak da yüksek „seviyede çalışan insanlar, ne pahasına olursa olsun konumlarını korumak için entrikalar çeviriyorlardı. Altı yıl geçtiğinde birinci sınıf bir iç savaşa girdiler. Yirmiikibin insandan ondokuzbini öldüğünde, kurtulanlar hep birlikte dilekçe yazıp, Dünya Denetçileri'nden adanın yönetimini tekrar üstlenmelerini istediler. Denetçiler isteneni yaptılar. İşte bu da dünyanın görüp göreceği tek Alfa toplumunun sonu oldu.“
“Sermayenin, gelişen, egemenliğe oynıyan en gerici kesiminin bugünkü gücü, gelişen halk hareketleri karşısında, uzun vadeli hesaplar yaparak çıkarlarını korumaya yetmiyor,” diyordu. “Kısa vadede büyük karlar peşinde koşmak zorundadır o... Bu yüzden kitle hareketleri, grevler, boykotlar, işgaller, halkın uyanışı işine gelmiyecektir. Çünkü kitle hareketleri, artan işsizlik, hayat pahalılığı, kaçınılmaz olarak, kapitalist sömürüyle uzlaşamaz sınıf ve tabakaları, devrimin gerekliliğine inandıracaktır. Peki ne yapacaktır sermaye? Baskıya ve zulüme başvuracaktır. Kendine en uygun siyasi sisteme başvuracaktır. Bunun adı Faşizmdir...” diyordu. “Kahrolsun Faşizm.” “Faşizm şirin bir maskeyle çıkacaktır ortaya. Devrimci, ilerici, yurtsever maskesiyle. İktidardaki güçleri suçlayacaktır ve kendisini hakkı yenilmiş, aldatılmış, sömürülen halkın kurtarıcısı olarak gösterecektir. Geniş kitlelerin desteğini kazanmak için, her türlü alçakça yalanı söylemekten çekinmeyecektir. Ve sözde hedefi, sadece “Komünistler, anarşistler, aşırı uçlar”dır...”
Sayfa 266 - Güney Filmcilik Yayınları, “Sanık”tan…Kitabı okudu
806 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.