‘’Vahdettin Efendi bu gece saraydan ayrılmıştır.’’ 17 Kasım 1922
Kitapta yer alan bu cümle resmi bir telgraftan alıntılanmıştı, öncesinde İngiliz General Harrington’a yazdığı mektupta hayatının tehlikede olduğunu; bu nedenle İngiltere himayesine girmeyi talep ettiğini söyleyen son Osmanlı Sultanı tarafından. Milli mücadelenin bitimine kadar
Hafıza, insanın yaşanmışlıklarını sakladığı kişisel deposudur. Bu yaşanmışlıkları geri çağırdığımızda yani hatırlamaya çalıştığımızda bize kimi zaman oyun oynayabilirler. Bazı ayrıntıları daha iyi hatırlarız, bazıları soluktur, bazı detaylar kaybolmuştur, bazen yılı bazen mevsimi karıştırırız, bazen olmayanı, olmuş gibi hatırlayabiliriz. Bu da
İnsanoğlu bu dünyaya güce, otoriteye boyun eğmek için değil; özgürce yaşamak için gelir. İnsan olmak hayır demeyi bilmektir. Haksızlığa, yalana, düzmece övgülere, tütsülenmiş öğretilere, içi boş davalara hayır diyebilmeliyiz.
Bu kitabı okurken, orada okuduklarımın etkisinde öyle kalmışım ki: ne zaman bir hayvan görsem, içinden acaba şöyle şeyler mi geçiriyor diyorum: iki ayaklı, bizleri sömüren çıkarcı insan düşmanımızda mı buradaymış?
Bu kitapta her şeyiyle kabul ettiğim ve benimsediğim karakter Koca Reis oldu. Onun aklını kullanması, lider duruşuyla diğer
Siz gücünüze söz geçiremezseniz, gücünüzün size söz geçirmesine boyun eğmek zorundasınız. Kesinlikle çocuk kitabı olmadığını düşündüğüm bir kitap. .. Yetişkinlerin okuması daha önemli ve gerekli. Bunun sebebi kitabın çocuklara hitap edip etmemesi değil, tamamen ana temasının ‘insan’ olması. Evet, karakterler çocuk, en büyüğü belki 13-14 yaşında ama o çocukların bile ruhunda inişler çıkışlar olabileceğini, yenildikleri duygularının olabileceği aynı zamanda galip geldikleri düşüncelerinin de olabileceği gerçeği üzerinden, ‘insan’a büyük atıflar yapılmış. Kitapta ‘karanlık’ kelimesini okurken bile, yer yer insanın karanlık yönünü anlattığını hissettim. İnsan güce ne kadar boyun eğerse, ne kadar onun esiri olursa, hatta ne kadar taparsa ona, o kadar çaresiz aslında. Ben hiçbir kitapta insanın bu denli ‘aciz’ yaratıklar olduğunu görmedim daha önce. Anlatım çok sade. Hızla akıp gidiyor sayfalar.
En çok eğlendiğim kısım ise, İngilizlerin ne denli aptal insanlar olduklarının her defasında gözler önüne serilmesi:) Özellikle, çocukları kurtarmaya gelen subayın kendi kendine yaptığı şu konuşma: ‘Britanyalılar... Ben şey, Britanyalılar, ne olursa olsun halleder zannederdim...’ Mesele ne Britanya ne Amerika ne de başka bir şey... Mesele insan, insan. Ah, akılsız subay, insandır mesele...
Keyifli okumalar dilerim.
Sineklerin TanrısıWilliam Golding · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202080.1k okunma
Güç maddesel bir şeydir. Bundan nasıl bir ahlak çıkabilir, bilmem. Güce boyun eğmek, bir istem işi değil, bir zorunluluk; olsa olsa bir sakıntı işidir. Ne bakımdan ödey olabilir bu?
"Öyleyse kabul edelim ki güç hak yaratmaz ve insan ancak haklı güce boyun eğmelidir.
Ve insan boyun eğmeye zorlanıyorsa boyun eğmek zorunda değil demektir."
Korkudan korkmaktan kurtulmanın doğal yolu, korkudan korkuyu yaratan toplumsal güce boyun eğmek, onun yandaşı olmak, korkudan korkuyu özümseyip içselleştirmektir.
İnsanlığın baş edemediği bir zaaftı: güce tapınmak. Bir yanda güç edinmek uğruna zulmetmek veya zulme alet olmak; öte yanda gücün büyüleyici etkisi altında, zulmü meşrulaştırmak, ona boyun eğmek. Her devirde bu böyle; tarih boyunca saha değişiyor, oynanan oyun değişmiyor.