John Steinbeck 1962’de Nobel kazanmış değerli bir yazar. Hayatını kazanmak için çabalamış, birçok işte çalışmış, kitaplarında da çok iyi bir şekilde yansıttığı hayatın acımasız gerçeklerini tecrübe etmiş. Ki zaten böyle bir birikime sahip olmayan birinin, insanı bu denli etkileyebilecek eserler yazabileceğini düşünmüyorum… Steinbeck, kendi
İkinci kitap olduğu için rahatça nefretimi kusabilirim.
Bu kitabı nasıl anlatırım bilemiyorum.
Konu desen konu yok.
İşleyiş desen o da yok.
400 küsür sayfa boyunca Alina ve onun boğucu iç sesini ve salak saçma konuşmalarını okuduk.
Alina bozuntusu Güneşin Elçisidir.
Tamam güçlü bir grisha olabilirsin ama pardon da kaç günlük grishasın?
Bir
Başarısızlığa uğramamak için her türlü insani olasılığı değerlendirmeye karar vermiştim. Bu tür bir fikir anne karnındaki bir bebek gibi ancak zaman içinde gelişip büyüyebilir. Başlangıçta umutsuz, şekilsiz, yalnızca tutkuları ateşleyen bir histen ibarettir. Ama ateşlediği tutkular müthiş derecede kudretlidir. Sonra ağır ağır gelişir ve kişiyi başka hiçbir şey göremeyecek, düşünemeyecek hale getirerek etkisi altına alır. Artık kişinin tek arzusu bu fikri vücuda getirmek, bu olağanüstü canavara can vermektir. İnsanın içinde bu türden bir tutku uyanmışsa gerçekten de aklını kaçırmış sayılabilir. Artık doğru mu yanlış mı, iyi mi kötü mü gibi şeyler umurunda bile değildir. Kişi görülmez bir gücün emrine girmiştir sanki. Tek bildiği şey artık bir vasıtaya dönüştüğü, kendisinden çok daha kudretli bir şeyin kölesi olduğudur. Üstelik bu kudretin kaynağının cennet mi cehennem mi olduğu da umurunda değildir.
"Benim aklıma böylesine muhteşem bir fikir gelse uygulamaya geçmek için bir ay bile bekleyemezdim. Hemen gerçekleştirmeye çalışır, başarıya ya da başarısızlığa ulaşana kadar da rahat edemezdim.”
“Başarısızlığa uğramamak için her türlü insani olasılığı değerlendirmeye karar vermiştim. Bu tür bir fikir anne karnındaki bir bebek gibi ancak zaman içinde gelişip büyüyebilir. Başlangıçta umutsuz, şekilsiz, yalnızca tutkuları ateşleyen bir histen ibarettir. Ama ateşlediği tutkular müthiş derecede kudretlidir. Sonra ağır ağır gelişir ve kişiyi başka hiçbir şey göremeyecek, düşünemeyecek hale getirerek etkisi altına alır. Artık kişinin tek arzusu bu fikri vücuda getirmek, bu olağanüstü canavara can vermektir. İnsanın içinde bu türden bir tutku uyanmışsa gerçekten de aklını kaçırmış sayılabilir. Artık doğru mu yanlış mı, iyi mi kötü mü gibi şeyler umurunda bile değildir. Kişi görülmez bir gücün emrine girmiştir sanki. Tek bildiği şey artık bir vasıtaya dönüştüğü, kendisinden çok daha kudretli bir şeyin kölesi olduğudur."
İnceleme Öncesi Giriş Notu: Bu incelemeyi okumak yerine izlemeyi tercih ediyorum diyenler için: youtu.be/LAJHhJCtS5Y
"İlk dövüştüğümüz gece bir pazar gecesiydi ve Tyler o hafta sonu tıraş olmadığı için parmak eklemlerim Tyler'ın iki günlük sakalı yüzünden sızım sızım sızlıyordu. Otoparkta sırtüstü uzanmış yatarken, sokak lambalarının
...Diğer bir kısım ulemamız da sigaranın kesinlikle haram olduğuna hükmetmiş ve bu konuda çeşitli kitapçıklar yazmışlardır. Necd ulemasının çoğu sigara için haramdır demişlerdir. Bilhassa din aliminin meslekdaşından sigara alıp içmesi olayına çok kızmışlardır. Nitekim zamanında Mearifi Suudiyye'nin Müdürü Katar ulemasının büyüğü, Allame Şeyh
İnsan özünde vahşi ve ilkel bir varlıktır. Bakmayın 'uygar insan' yanılgısına... Şık elbiseleriyle içindeki vahşeti ve kötülüğünü gizliyor insan. Gücün, paranın, ihtirasın şehvetin kölesi olmuş."
***Mankurtlaştırma;
bir dış gücün içerideki egemen sınıfla işbirliği yaparak ülkenin eğitim ve kültür politikalarını milletin aleyhine değiştirerek, ulusal kimliğinden uzaklaştırma, kendi toplumuna ve kültürüne yabancılaştırma, bilinçsizleştirme ve sömürüye açık hale getirme, sonra da yardım ediyormuş kanaati yaratarak toplumun zihnini yeniden kurgulayıp sömürgecilerin zihinsel kölesi durumuna getirmek için milleti kendi değerlerine düşman etmeyi anlatan sosyokültürel bir kavramdır.
Hayal mi gerçek?
Gerçek mi hayal?
İkisi de mi gerçek?
İkisi de mi hayal? . . .
Hem gerçeği hem hayali muallakta bırakan bir obsesif şüphenin romanı:
Puslu Kıtalar Atlası
Eflâtunî bir girdap içinde büyük daireler çize çize derinlere doğru efsunlanmış ve yarı-anestezik bir halde duhul ederken birden son sayfaya gelmemle birlikte geceyarısının bir kör
(Çok uzun bir sessizlik)
Ama senin dostların var.
(Uzun bir sessizlik)
Çok dostun var.
Onların sana bu kadar koltuk çıkmaları için ne veriyorsun onlara?