"-Bak, dedi. Senden gayrı sırdaşım yok. Kimselere söylemezsin değil mi? Meraklanmıştım.
-Yahu bırak şimdi, ne diyeceksen de. Kolyeyi uzattı.
-Bunu Ayla'ya vereceksin. Kolyeyi tuttum. Sanki elimi ateşe soktum.
-Benden ona bir yadigâr olsun, dedi ve sustu. Ben kolyeyi elimde evirip çeviriyor, ne diyeceğimi bilemiyordum. Ter basmıştı. Neden sonra "Elveda" der gibi:
-Selamımı söyle, diye bitirdi.
-Olur, dedim.
Nasıl olacaksa.
Kolyeye baktım uzun uzun. Bu maviler Ayla'nın mavi gözleri. Kırmızılar Celal'in kanlı gözyaşları. Peki, ben nerdeyim? Benim kalbimde kanayan gül nerede? Bunu bana yapmayacaktın Celal."
"Bizimkisi tavşanın dağa küsmesi gibi bir şey. Romantik, platonik, o tonik, bu tonik neyse ne. İçimizde zehirli bir ur gibi büyüyüp duran şey. Kimse kimseye hiçbir şey itiraf etmedi. Herkes acısını içine gömdü. Biri hariç..."