Yine bir okuyuşta bıkmadan usanmadan bitirilen bir Mustafa kutlu hikayesi. 80. Sayfaya kadar menekşeli mektubun hikayesi anlatılmış. Hemde ne hikaye. Postacının sevdası ayrılığı platonik aşkı ve melankolik havası ve en son ki sayfalarda yer alan duygusal sılası ve kavuşması gerçekten insanı derinden etkileyen ve bizim önümüze sunulan yaşadığım bir
Garip bir zaman ve mekân ilişkisi barındırırdı bu kadim topraklar.
Tarih akmazdı, saat işlemezdi ve za¬man müphemdi.
İşte o zamanlar buğulu sesleri olan ozanlar vardı, onlar anlatırdı yaşananları…
Bu topraklarda yaşamak sonu belirsiz bir cenk iken kara bir bulut gelip çökmüştü kır çiçeklerinin üstüne, sonra zaman geçmişti, iyilerle kötülerin sava¬şında kötüler galip gelmişti,
Kimse ömrü boyunca ağlamaksızın güle oynaya o kan kokan kırmızı başaklı toprağı işleyememişti.
Ve o kahrolası kin ve nef¬ret tohumları toprağa saçılır olmuştu.
Artık ayrımlar vardı…
Ötekiler, ezilenler, muktedir güce biat etmek zo¬runda bırakılan mazlumlar…
Kimilerinin payına bu coğrafyada sadece gözyaşı düşmüş¬tü.
Ve gülebilmek için adlarının “mülteci” olacağı bir göç kaderlerine yazılmıştı.