İlkçağlarda mı, ortaçağlarda mı, yeniçağlarda mı bilinmeyen bir zamanda...
Avuç içi gibi bilinen bu yeryüzünün bilinmeyen biyerinde
açları toklarından çok, düşünenleri konuşanlarından az bir ülke varmış.
O ülkede yaşayanlar bolluk içinde darlık, varlık içinde yokluk çekerlermiş.
Başları önlerine eğik, bakışları içlerine dönük,
gönülleri
Okumaların sonucu anladım ki, kimi yazarlar büyük sapma içindeler. ''İnsan niçin bu dünyada, nereden geliyor, nereye gidiyor, ölüm nedir, bu varlıkları yaratan kimdir, niçin yaratılmıştır?'' gibi binlerce temel soruyu umursamıyorlar. Dile getirmeseler de söyledikleri şu.
Bu dünyaya her nasılsa gelmişiz, yaşarız ve ölürüz, öyleyse bu kısacık hayatımızın tadını çıkartalım, gülelim, eğlenelim, kam alalım dünyadan.
Bu tür yazarlar, sanatı bir güzel uğraş olarak görürler. Bir oyun, bir tür eğlence, hatta bir nevi uyuşturucu. Samimi duygularını sanat yoluyla dile getirmek gibi bir niyetleri yok. Biçimsel olarak böyle belki, öyleymiş gibi bir izlenim uyandırıyorlar ama yapay bir pırıltı bu.
Memleket ağır abiden geçilmiyor. Havada öfke var. Tavırlarda hep bir haşinlik, bir sertlik. Bir adım geri çekilelim abiler, ablalar. Halimize bir bakalım. Ne olur, biraz da gülelim, eğlenelim.