AŞK MAHKUMU Onu ilk kez gördüğümde kanadı kırık bir kelebeğe benzetmiştim. Uçmaya çalışan ama uçarken de acısını içinde yaşayan bir kelebeğe… Sanki acısını kabullenmiş gibiydi. Güçlü görünmeye çalışıyordu. Ama bu konuda pek de başarılı değildi. Ortak bir arkadaşımızın evinde verdiği doğum günü kutlamasında karşılaşmıştık. Dikkat çekici bir
Gloria, Luis'le birlikte beni de öptü. Duygulu bir sesle ve gülümseyerek sordu: "Ya şu er ve postal hikayesi ne olacak?.." "Doğru değildi söylediklerim. İnanmıyordum aslında. Omuzları yıldızlarla dolu bir uçak pilotuyla evleneceksin."
Reklam
Sene 2010,üniversite 4. Sınıftayım. Besiktaş Maçka Abdi İpekçi Öğrenci Yurdu’nda kalıyorum. Acayip bir yurt ortamı var, her akşam ayrı bir komedi içinde geçiyor günler. Koridora taşan kahkahalardan, sabaha kadar uyumamamızdan, sürekli benim Elfida ve MimozaÇiçeğim parçalarını son ses açmamdan herkes şikayetçi; ama halimizi de anlıyorlar. Çünkü
– Gülümsemeniz beni çıldırtıyor, dayanamıyorum, diye bağırdım. Sizi Moskova’da iken niçin görkemli, sert sosyete kadınları gibi düşledim. Ta Moskova’da Mariya İvanovna ile sizi konuşmuştuk. Nasıl biri olabileceğiniz konusunda tartışmıştık. Mariya İvanovna’yı hatırlamanız gerekiyor, onunla daha önce bir iki kez görüşmüşsünüz. Moskova-Petersburg
Son arzularımı yazmam için beni yalnız bırakmalarını rica ettim. Ellerimdeki bağı çözdüler, fakat yine de ip burada duruyor, hazır bir şekilde beni bekliyor ve diğerleri de aşağıda Biraz evvel bir yargıç, bir komiser, bir rütbeli memur ya da ona benzer biri geldi. İki elimi birleştirerek dizlerimin üstüne çöküp sürünerek ondan affedilmemi diledim. Sanki kendisine söylediklerim sadece buymuş gibi, iğrenç bir şekilde gülümseyerek bana karşılık verdi. "Bağışlayın! Bağışlayın beni! Merhamet edin bana, sadece beş dakika daha!" diye tekrarladım. Belki de bağışlanırım, kim bilir? Daha bu yaşta, bu tarz bir ölümle bu dünyadan gitmek ne kadar korkunç! Son anda af haberleri geldiği çok sık görülmüştür. Zaten beni bağışlamazlarsa kimi bağışlayacaklar bayım?
"Farkındayım, gülümseyerek bakıyorsun bana, sözlerimi ciddiye almıyorsun, belki de saçmadır bütün bu söylediklerim."
Reklam
Bu kadın oyuncu, kocasını bir başka oyuncuyla, oyuncuyu şövalyeyle, şövalyeyi de bir üçüncüsüyle aldatıyordu. Şövalye, kadını üçüncü âşığıyla yakaladı ve kendisinden korkunç bir öç almayı tasarladı. Niyeti balkonda, en aşağıdaki sıralardan birine oturmaktı. Oradan görünmeyi ve aşağılayıcı bakışlarla bakarak bu vefasız kadını şaşırtmayı, afallatmayı ve koltuktaki seyircilerin onu yuhalamasına yol açmayı aklına koymuştu. Oyun başladı ve vefasız sevgilisi sahneye çıktı. Kadın şövalyeyi gördü ve oyununda istifini bozmadan ona gülümseyerek: "Bakın hele, ortada fol yok yumurta yokken kızıp suratını asan şu adama!" dedi. Şövalye de gülümsedi. Kadın konuşmasını sürdürdü: "Bu akşam geliyorsunuz değil mi?" Şövalyeyse sesini çıkarmadı. Kadın, “Artık bu anlamsız kavgayı bırakalım, arabanızı kapıya getirn," dedi. Bu konuşmanın hangi sahneye sıkıştırıldığını biliyor musunuz? La Chaussée'nin en etkili sahnelerinden birine; o kadın oyuncunun hıçkıra hıçkıra ağlayıp bizlere de bol bol gözyaşı döktürdüğü bir sahneye. Buna şaştınız, öyle mi? Oysa söylediklerim, tümüyle gerçektir.
Sayfa 40 - Cumhuriyet, Dünya KlasikleriKitabı okudu
..."Biraz önce karınızla görüştüm. O artık burada değil. Öğrenci onu sorgu yargıcının yanına taşıdı.” "Bakınız,” dedi mübaşir "onu hep benden alıyorlar. Oysa bugün pazar ve hiçbir işim yok, fakat sadece beni buradan uzaklaştırmak için işe yaramaz bir mesajı iletmek için gönderiyorlar. Ve üstelik çok da uzağa göndermedikleri için, acele edersem zamanında burada olacağımı ümit ediyorum. Dolayısıyla var gücümle koşuyorum, gönderildiğim dairede kapı aralığından vermem gereken mesajı bağırarak veriyorum, fakat koştuğum için nefes nefese kalmış oluyorum, bu nedenle söylediklerim tam anlaşılmıyor, geri dönüyorum, fakat öğrenci benden hızlı davranıyor, onun yolu daha kısa, sadece merdivenlerden aşağıya koşması yeterli. Böyle bağımlı olmasaydım öğrenciyi çoktan duvara yapıştırırdım. Buraya, şu kâğıdın olduğu yere. Bunun hayalini kuruyorum hep. Şurada, yerden biraz yüksekte, yere yapışmış bir halde, kollarını iki yana açmış, parmakları gerilmiş, çarpık bacakları kıvrılmış ve etrafı kan içinde. Şimdiye kadar bu sadece bir hayaldi.” "Başka bir çözüm yok mu?" diye sordu K, gülümseyerek. "Benim bildiğim bir şey yok,” dedi mübaşir. "Ve şimdi her şey daha da kötü, şimdiye kadar onu kendisi için götürüyordu, şimdi ise çoktandır tahmin ettiğim gibi sorgu yargıcına götürüyor” ...
Sayfa 58