Seni, lavanta kokulu bir sabunda; bir kavun diliminde, açık, uçuk gümüş rengi bir çorapta; bir yasemin dalında; adını bilmediğim, bilmemekten utanç duyduğum halde öğrenmek istemediğim tek bildiğim, görünüşüne bakılırsa tatulayla bir hısımlığı olması gerektiği sabun kokulu, el büyüklüğünde, fildişi rengi bir çiçeğin açışında; yıkık kemerlerde uyuklayan kedilerde; gecenin soğumuş kumunu döven, patlayan dalgaların sesinde; günün ilk ağartısında —karanlık saatler boyunca dağıtıp durduğun yatağında sabahın serinliği çıplaklığına işlemeğe başlarken— uyanmaksızın, omuzlarına doğru çektiğin, örtündüğün bir çarşafın ılık, ak mutluluğunda bulacağım; dirim içimden çekilesiye... Kokularım, seslerim, görüntülerim, anılarımsın sen benim. Dokunduğum, okşadığım, en gizli tadını tattığımsın. Kahvaltının üçüncü çayı bittiğinde "Uyanamadın mı daha?" dediğim zaman "Ne gereği var?" diyen ilk insansın bana. Yıllardır, yaz gelince bir denize, belli bir denizin belli bir noktacığına gitmekten, orada birkaç gün geçirmekten umduğumuz, bu birkaç günde bulduğumuz nedir? Ödünç bir genlik mi? Bir bolartı tansığı mı? Bir çocukluk uçmağına uğramanın vazgeçilemez olmazlığı mı? Yoksa, bir özgürlük düşü ardında gizlenmiş mutluluk, sürünün içinde kalıp kurda nanik demenin çocuksu böbürtüsü mü?
Korku mu sevgi mi? Hayatımızda SIKLIKLA aşağıdaki hangi belirtiler tezahür ediyorsa, o duygu hayatımıza daha çok hükmediyor demektir. Korkular hasta eder, sevgi iyileştirir. Korku yüreği daraltır, sevgi genişletir. Korku zihni bulanıklaştırır, sevgi netleştirir. Korku endişe üretir, sevgi huzur verir. Korku kısıtlar, sevgi yaşar ve yaşatır. Korku hiyerarşiktir, sevgi eşitlikçidir. Korku ayırır, sevgi birleştirir. Korku yok edicidir, sevgi yaratıcıdır. Korku yargılar, sevgi değerlendirir. Korku karamsardır, sevgi iyimser. Korktuğun birini sevemezsin. GERÇEK saygı sevgi temellidir, korku değil. Sevginin olmadığı her yerde korku vardır. Korku sevginin yokluğudur. Sevgi ışık, korku karanlıktır. Bir mum ışığı bile koskoca salonu dolduran karanlığı yok etmeye yeter. Bir yudum sevginin bile umutsuz bir yaşamı aydınlatması gibi.
Reklam
Ölmek ya da yaşamak!... Sağdım, sağlamdım, ama sona eriyor işte! Bu gidişi durdurabiliyor muyum? Hayır! Öyleyse ne diye kendi kendimi kandırıyorum? Ölmekte olduğum benden başka kimsenin gözünden kaçıyor mu? Ölümüm şurada gün, hafta, belki de an sorunu... Demin ortalık aydınlıktı, şu anda karanlık... Şimdi buradayım, birazdan oraya gideceğim... Ama nereye?" Birdenbire ürperti, soluğu kesildi. Yalnız yüreğinin vuruşlarını hissediyordu.
İvan İlyiç'in Ölümü
Sol Yanım Acıyor Anne Merhaba anne, yine ben geldim Merak etme okuldan çıktım da geldim. Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama, Ali “okula gitmezsem annem çok kızar merak eder” demişti de onun için söylüyorum. Geçen hafta öğretmen sağ elimde sarımsak, sol elimde soğan dedirte dedirte Öğretti sağımı solumu. Ben biliyorum artık anne,
kaderi hicranda dolu annem anlat bana beni ben önceleri de hep ağlardım gözlerimi hüzünlü buluttan mı aldın şu yüreğim yanıp tüter durur yanar dağdan mı kopardın hayatı boyunca tahalluk içinde suskun duran annem anlat bana kendimi 6 kız 3 oğlun olmuş yeni parlatılmış şemsirler gibi ayrılık gelip koparıp ayrı düştün her birimize uzaksın uyuyamadığın gecelerde içindeki yaraları neyle sardın yorgun günün akşamlarında yalnız bir başına bu dağbaşındaki evde ümitlerin. isteklerin.dileklerin için uğraşların çabaların hepmi beyhude oldu benim talihimde senden ayrı olmak var annem doğarken suçum mu vardı acaba bilir misin beni acılara mahkum mu doğardun anlat bana kendimi anlat bana beni 17 ay sonra 5 gün görebileceğim canım annem
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.