Soykırımı hatırlatan ve insanlığın unutulduğu bir dönemi anlatan, gerçek bir yaşam öyküsü...
Hitler Almanya'sı! Dini, dili, ırkı ne olursa olsun insanlığı utandıran bir dönemin acı gerçekleri...
Toplama kampları, kremetoryumlar, açlık, sefalet ve kaleme dökülmesi zor acılar...
Parçalanan aileler, kayıp olan bireyler! Her birinin tek suçu farklı bir dine mensup olmaları!
Neden insanoğlu kendinden olmayanı kabul etmekte bu kadar zorlanıyor? Herkesin kimliği farklılık değil mi? İster Müslüman, ister Hristiyan, isterse Yahudi ve ateist olsun neden bir din diğerinin inancından üstün olmak zorunda ki?
Ben Müslümanım. Dinimi çok seviyorum fakat başka dinlerden ya da inançsız olan arkadaşlarımı da çok seviyor ve saygı duyuyorum. Neticede hepimiz insan değil miyiz? Eğer din konusunda illa yargılanacaksak bunu başka bir insandan ziyade bizi yaratan yapmalı...
Kitap hakkında bir çok inceleme yazılmış. Ben sadece bir kaç cümle yazmak istedim. Hangi din, hangi ırk, kim olursa olsun bana göre bu dünyada herkesin yaşamaya hakkı var. Günümüzde süren savaslar ve acılar dilerim bir gün biter ve insanoğlu tüm dünyada barış ile yaşar.
Okumayan her okura tavsiye edebileceğim bir kitap. Ben merak ve karmakarışık duygularla okudum...
Eserin arka kısmındaki fotoğraflar, yazarın notları kitabın ne derece titiz bir çalışmanın sonucu olduğunu ortaya koyuyor. Bir insan umudunu kaybettiği gün ölür. Eğer umuduna sımsıkı sarılırsa zafer eni sonu onun olacaktır. Tıpkı kitabın kahramanı Slovakyalı Lale ve Gita gibi...