Sahne Sanatçısı Erol Günaydın Anlatıyor.
Bir şehrin tadı olan adamlar vardır. Bir şehrin tadı olan yapılar, doğa parçaları vardır. Örnekse, İstanbulun yapı olarak tadı Süleymaniye’dir diyebiliriz. Doğa parçası olarak Boğaz. Ne bileyim ben, daha bir sürü İstanbulu İstanbul yapan şeyler. Kumkapı da balıkçı meyhaneleri… Bunlardan birisi, ya da
İşte o sırada bir tilki çıkıverdi ortaya.
“Günaydın” dedi tilki.
“Günaydın” dedi küçük prens kibarca. Ama etrafına baktığında kimseyi göremedi.
“Buradayım! Elma ağacının altında.”
“Sen kimsin? Çok güzel görünüyorsun.”
“Ben bir tilkiyim.”
“Gel, birlikte oynayalım. Öyle mutsuzum ki” dedi küçük prens.
“Seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben
- Ve hiçbiri konuşmuyordu, hatta üstlerine bile binemiyordun demek, Portuga?
- Evet.
- Oysa çocuktun, değil mi?
- Evet. Ama bütün çocuklarda sendeki gibi ağaçları anlama talihi yoktur. Hem bütün ağaçlar da konuşmayı sevmez.
Sevgiyle güldü ve devam etti:
- Gerçek ağaç değildi bunlar, asmaydı. Sen sormadan anlatayım bari:
- Ve hiçbiri konuşmuyordu, hatta üstlerine bile binemiyordun demek, Portuga?
- Evet.
- Oysa çocuktun, değil mi?
- Evet. Ama bütün çocuklarda sendeki gibi ağaçları anlama talihi yoktur. Hem bütün ağaçlar da konuşmayı sevmez.
Sevgiyle güldü ve devam etti:
- Gerçek ağaç değildi bunlar, asmaydı. Sen sormadan anlatayım bari: Asmalar, üzüm
"Tanrı kötülüğü yaratmadı aslında.
İnsanlar iyiliği unuttuğu için kötülük çıktı ortaya. Hep büyük bir şeyler olmasını bekler insanlar kötülüğün yok olması için... Oturdukları yerden kötülüğün bitmesini bekler dururlar... Dünyanın çirkinliklerinden dem vurup, narin popolarını kaldırıp da hiçbir şey yapmazlar fakat... Oysa ki dünyayı güzelleştirmek için büyük şeylere gerek yoktur. Tam tersi, küçük şeylerdir dünyayı güzelleştiren. Sabah yolda gördüğün birine günaydın demek, evinin önünü süpürmek, masum bir yavrucağın başını okşamak, insanlara gülümsemek... İşte bu küçük şeylerdir dünyayı güzel, yaşanacak bir yer yapan..."
NEŞELİ YALNIZLIĞIN LODOSU...
Rüzgâr kötüleyicisi değilim ama hava lodosluyken, o rüzgâr bazen, aniden durup da kesilir ya; o andaki rüzgarsızlığa bayılırım: Önüne sanki bir koridor açılır da bir kanyonun en kuytu yerine girmişsin gibi bir şeyler olur. Kış güneşi, gözüne yaz güneşi gibi görünür.
Hava yeniden esmeye başlayınca, ciğerlerinin en
Gövdesinin çapıyla karşılaştırıldığında acınası incelikteki çok sayıda bacak, gözlerinin önünde çaresizlik içersinde, parıltılar saçarak sallanıp durmaktaydı.
‘Ne olmuş bana böyle?’ diye düşündü. Gördüğü düş değildi. Biraz küçük, ama normal, yani içinde insanlar yaşasın diye yapılmış olan odası, ezbere bildiği dört duvarın arasında eskiden