İlkokul bir öğretim yeri değil, eğitim yani terbiye yeri olmalıdır. Çocuğu daha fazla eşyanın isimlerini hep bir ağızdan söyleyecek tarzda öğretmek veya sadece zekânın buluş kabiliyetini işletecek metodlarla onları çalıştırmak ilk öğretimden beklenen gayeye ulaştırmaz. Çocuğu önce kendi iç hayatı ile karşılaştırmak ve cemiyetin hayatı ile temasa getirmek lâzımdır. Bunun için onlarda vicdan ve ahlâk araştırmalarına geniş yer verilmeli, toplu tedrisin yerine münferit terbiye esası kabul olunmalıdır. İlkokul öğretmeni, çocuklarla teker teker meşgul olmalı, onların karakterlerini işlemeli, onları iç muhasebesine alıştırmalıdırlar. “Günaydın çocuklarım” sözüne, “Günaydın öğretmenim” diye hep bir ağızdan bağıran çocukların hâli papağandan farksızdır. Lâkin, girdiği odanın kapısını kapamak gerektiğini düşünemeyen, kâinat içerisinde nefsini kontrol altında bulunduramayan çocuklardan meydana gelecek nefsin hali acıklı oluyor. Sonra bunlardan boşuna şikâyet edip duruyoruz. Çocukluğunda böyle yetişen insan binlerce gaflet içerisinde bütün ömrünü geçirmeye mahküm oluyor.
halbuki sevgilim
biz seninle bir zamanlar
gökyüzüne merdiven dayamıştık
kainat sere serpe uzanmıştı ayaklarımıza
hatırlamıyor musun
Hacer'in zemzemiyle yıkanmış
İlyas'la su taşımıştık
heybetli dağlara
kurak ovalara
nasıl unutursun
Babil'in Asma Bahçeleri'nde seviştiğimiz geceyi
her sabah neşeli sesiyle
günaydın diyen tanrının
başımızı okşayıp
bizimle saklambaç oynadığını
—Biliyorum, oynadığımız son saklambaç oyunundan bu yana ortaya çıkmadı, düş kırıklığın ondan!
ikimiz
tutunacak bir kainat bulamamış o çelimsiz varoluşun magmasında gülümsüyoruz birbirimize. benim ağzımda bir gelincik var sen gözyaşının kristal kesiğini gizlemek için özenlisin yine.