Hayattaki en buyuk arzusu muthiş sığ bir emel olan bir kadin karakterin hicbir seyi begenmeyen, ultra burnu havada, evin icinde ve disinda ne kadar insan varsa her birini hakir goren, bu gorusunu "kokuşmuş" gibi nahoş ifadelerle anlatan 19 yaşında bir kizin hikayesi.
Behiç isimli bir şaire aşik olur bu kiz kitabin ilerleyen
_İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer.
_Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır.
_Hiçbir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle baş başa kalmaktan çok hiçbir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar ama en çok kendinden kaçar.
“Kimse dinlemiyorsa beni -ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar! Sonunda, bana, bunu da yaptınız.” (Günlük) Oğuz Atay, 25 Nisan 1970 tarihinde günlüğüne bu cümleleri not düşmüştü. Hayatı boyunca anlaşılmayı beklemiş bir insanın çaresizliği içinde sitem etmişti insanlara ama hiç anlaşılamamıştı ve
Herkese selam bugün Ölüler Konuşamaz kitabı ile ilgili düşüncelerimi söyleyeceğim.
Kitabın Arka Kapak Yazısı: Hayallerine kavuştuğu, mutlulukla yeni tanıştığı anda kaybolan Gökçe’nin yokluğu, en çok dostlarını etkiler. Yıllar sonra bile çözülmeyi bekleyen olayı araştıran arkadaşları, önce kendi hayatlarındaki sırlarla karşı karşıya gelirler.
Eğer gündemde olan kitapları takip ediyorsanız, Twisted serisi yurt dışında oldukça popüler bir seri. Önceliğim Türkçe'ye çevrilmiş serileri okumak olduğu için Twisted serisini her ne kadar görsem de bir kenara kaldırmıştım.
Sonunda ilk kitabı Türkçe'ye çevrildi ve ben de ilk fırsatta elime alıp insanların delirdiği bu karakterler
Merhabalar, yılın ikinci kitabı ile karşınızdayım.
Bu sene çok kitap okumak istesem e yavaş yavaş okumalı ve kendimi kaptırmamalıyım çünkü sınava hazırlanıyorum. Yine de günde yarım saat olsa da okuyorum.
Gelgelelim Kürk Mantolu Madonna'ya. Benim bir huyum vardır. Popüler olan böyle gündemde olup abartılan kitapları olamam çünkü beklentileri çok yükseltiyor ya da azaltıyor. Bu da ister istemez kitaba karşı ön yargı oluşturuyor.
Neyse ki bu aralar bu kitapla ilgili bir şey görmediğim için okuyabildim. (popülerliğini kaybettiğini söylemedim.) Açık konuşmak gerekirse ilk başlarında çok bir olay yoktu ve yavaş yavaş okuyordum. Yine de biraz gizem vardı Raif Efendi sayesinde. Daha sonra Rasim Efendi bu gizemi merak eder ve içine çekilir. Gizem dediysem yanlış anlaşılma olmasın. Bu tamamen bir aşk romanı.
O defter bölümüne geçince kitabı elinizden bırakamıyorsunuz ve bir bakmışsınız ki kitap bitmiş ama ne ara ne zaman? İşte böyle bir romandı. Abartıldığı kadar var mıydı evet. Beğendikleri için mi beğendim hayır.
Kendi hür irademle beğendim. Çünkü anlatılan her duygu ilmek ilmek içime işledi. Ben de yaşadım, satırlarda kendimi buldum. Altını çizdiğim çok alıntı oldu. Kitabın derinliklerine gömüldüğümde çizmeyi unuttuğum çok alıntı da oldu...
Dipnot: Çok fazla eski kelime vardı. Bazılarının anlamları dipnot olarak düşse de bazılarının anlamlarını bilmiyordum. Ama bunlara rağmen o cümleyi o sayfayı o kadar iyi anlıyor ve duyguları hissettim ki... İşte böyle bir kitap.
Farkında değil misiniz?
Hepimiz hayat boyu kendi zindanlarımızı oluşturuyor sonra oluşturduğumuz zindanlara kendimizi mahkûm ediyoruz.
En acısı da bütün emeklerimizin bu zindanı inşa etmeye gitmesi...
"Hakikat şu ki, hepimiz kendi yarattığımız zindanda yaşamaya mahkûm edildik." (s. 248)
Hiç düşündünüz mü ne için