Ümmü Süleym, o güne kadar sinesinde ne için sakladığını kimselerin bilmediği hançerini çıkarmış, Efendimiz'i (sas) korumak için o yöne doğru koşmaya başlamıştı. Bir taraftan koşarken bir taraftan da başta kocası Ebu Talha olmak üzere Müslüman askerlere "Sizin erkekliğiniz batsın, bu mu erkeklik, bu mu yigitlik, Efendimiz'i (sas) tek başına bırakıp kaçmak mı?" diye sesleniyordu. Efendimiz'in (sas) yanına vardığında derin bir nefes aldı ve sevindi. Neden sevindi? Birincisi, Efendimiz'e (sas) bir şey olmamıştı, ikincisi kocası Ebû Talha oradaydı, kaçma- mıştı. Elindeki hançeri Ebu Talha'ya gösteriyor ve diyor ki: "Eğer sen de kaçanlardan olsaydin vallahi bu hançeri ilk sana saplardım." Ebû Talha tebessüm ediyor ve Efendimiz'e (sas) diyor ki: "Ya Resû- lullah! Görüyor musun Ümmü Süleym'i, elindeki hançeri bana saplaya- cakmış." Efendimiz (sas) de tebessüm ediyor ama Ümmü Süleym'in siniri yatışmamıştı, diyor ki: "Yâ Resûlullah! Bana izin ver, seni terk edip kaçan şu korkaklarında bir kaçının karnını şu hançer ile deşeyim." Ne diyor Efendimiz (sas)? Çok önemli bir şey söylüyor? Efendimiz (sas) diyor ki: "Ey Ümmü Süleym! Sen onları bırak, onlara bakma! Gücün yettiğince sen iyilik etmeye devam et." Müthiş bir söz, müthiş bir tavır bu değil mi? Sen işine bak. İyiliklerini çoğalt hatta onların eksik bıraktıkları yeri bile sen tamamla! Sen onlar yapmıyorlar diye ona takılırsan yorulursun, heyecanını kaybedersin, heyecan yorgunu olursun, yürümeye takat bulamazsın