Sen nasıl böyle güneşli Pazar sabahı
Sen nasıl böyle şekerli keyif çayı
Sen nasıl böyle çiçekli balkon sefası
Sen nasıl böyle yoksun ortalarda
Ya hu senin şarkıların nerede?
Şimdi şuraya,
Pazar'ın sabahına,
Sevmenin kuşlusuna-kanatlısına,
Özlemenin yamacına,
Yamacında açan çiçeğine,
Çiçekte boy veren şiirine,
Söylenmeyip yük olanların ağırlığına,
Kederin gizliden keyif veren yanına,
Gidenlerin boşluğuna,
Kalanların hoşluğuna...
Hayatın tam ortasına,
Bir şarkı bırakayım da...
Herkes dinlesin.
Günaydın ya hu, günaydın!
👇👇👇
Neraida ~ Mario Frangoulis 🍂
youtu.be/VWpEq77uuZU 💙
Belki de korkmam gerektiği kadar korkmuyorum.İçimdeki oluşumun öldürücü gücünü duymuyorum daha.Hayat değerlidir, evet.Buna inanıyorum ve güneşli bir pazar sabahı, yıldızların art arda kaydığı bir yaz göğü, olgun yemişlerle dolu bir incir ağacı geçiyor aklımdan.Öğle uykularımı ninnileyen ağustosböceklerini duyuyorum.Ayaklarımda kalın yün çoraplar, karnım burnumda oturmuş, bir köşe penceresinden sokağa bakarak çocuğumun erkek mi, kız mı olacağını merak ettiğim bir akşamüzerini anımsıyorum.Sonra onu dünyaya getirdiğim karlı sabahı.Gözlerinin siyahtan laciverde, koyu maviden yeşile dönüşünü izlediğim günleri.
Bütün beklenmiş ve özlenmiş karşılaşma anlarını.
Eylül ayında güneşli, ılık bir pazar sabahı, saat on civarında yola çıktık. İhtiyar Henry bir gece önce özel olarak yağlanıp parlatılmıştı, bu yüzden o sabah daha az ses çıkarıyordu.41
bir zamanlar aile ile yapılan kahvaltıydı bir çoğumuz için.
annenin yaptığı yumurta kokusu mutfaktan salona gelirken, ekmek almak için bakkala gönderilmekti pazar sabahı.
yolda dönerken ekmeğin ucunu yiyip, sizden erken kalkmış arkadaşlarınızın sokakta oynadığını görmekti ve onlara kahvaltıyı yapıp geliyorum sözü vermekti heyecanlı bir sesle...
büyümenin en kötü yanı da bu sanırım. pazar sabahları hep güneşli olmaz mıydı? öyle hatırlardık değil mi?
bu kasvetli, gri, sessiz ve soğuk pazar sabahından yazıyorum bu griyi...
özlüyorum çocukluğumu anıyorum gençliğimi.
istiyorum kaybettiğim huzuru, neşeyi... çocukluğuma dair ne varsa geri istiyorum bu pazar sabahı.
yine dönerken koparmak istiyorum ekmeğin ucunu,
subay traşı saçlarımı istiyorum, çocuk tenimi istiyorum... formamı istiyorum,
yere basınca topuğundan ışık çıkan ayakkabılarımı istiyorum
ben semt çarşısından aldırdığım o eşofman üstünü istiyorum yine...
benden aldığı ne varsa yılların, geri istiyorum hepsini bu pazar sabahı...
Güneşli bir pazar sabahı geliyorsun aklıma
Şimdi; sesinden, gülüşünden ayrı bir an
Huzursuz bir gamze beliriyor yanağımda
İçimde bir kıpırdanış eksikliğine
Gamzem asılı
O geçmiş güzel günlerde
Şimdi kim bilir
Hangi sokağın
Hangi penceresinin kıyısında
Bir dilim ekmeğine reçel sürüyorsun
Senin tat dediğin recelde saklı
Benim sen dedidiğim gamzemde
Şimdi kim bilir
Sen neye gülersin
Gülmeni de çok isterim hani
Pencereden süzülen ışık
Dokunsun saksıda unutulmuş çiçeklerine
Perden aralansın sokağın neşesine
Benim bu halimi bilmeni istemem
Ama gülmeni çok isterim hani
TURGUT UYAR'IR
Güneşli bir pazar günü,
Otururken sahilde
Turgut'a uydum birden, Bakarken gök yüzüne
İnsan dedi... Sevince iyileşir.
Sevdim umarsızca
İyileşmeyi umarak
Sadece iyileşmeyi
Turgut uyarır beni,
Ben uyarım Turgut'a...
Sessizliğe büründüğüm gecelerde,
Acıyan sevgim ile kurarım mavi gün düşlerimi,
İnanırım aşka ben, maviye inanırım
Uzarım buralardan, uzar giderim birden
Kimseyle döğüşmeden, kırmadan hiçkimseyi
Bir Ağustos sabahı...
Akşam saatlerinde belki,
Uzar giderim buralardan çok gizli
Yahut bir Eylül vakti
Giderim kimseyi ağlatmadan
Şiir burda bitmeli
Ben gitmeliyim artık
Turgut beni uyarmadan...
-M.YILDIZ
BİR Kİ ÜÇ DENEME
Ve bir gece daha bitti
Her gece gibi bu da güzeldi
Bir yorgunluk bıraktı
Serçe kadar hafifti
Sırada eve dönüş vardı
Şehrin gürültüsü sabaha dağıldı
Bir pazar sabahı
Az da olsa görünen insanlar
Daha uykudan kalkmamışlar
Yollar bomboş
Önümüzde aheste beyaz bir taksi
İzmarit attı camdan, cibiliyetsiz aksi
Evimiz biraz dağın yamacında idi
Yaklaştıkça çoğalıyor Osman iki (O2)
Bir nefes, bir nefes daha ne ki
Sonunda ulaştık, kapı evimizinki.
Artık güneşli pazarlar sizin olsun
Ya Rabbi!
Yatağıma huzur ver,
Uykum rahat olsun.
"elbet dağılacak bulutlar
yükselecek güneş meydan okurcasına
tepelerin ardından bir pazar sabahı
güzel günleri bekliyor, güneşli günleri
gözleri maviliklerde, başları dik
umutları sonsuz Nazım'ın çocukları"
1938 yılının Haziran ayında, güneşli bir pazar sabahı, sağ elinde sımsıkı tuttuğu Hitler’in portresi, sol elinde açık bir şemsiyeyle Empire State Binası’nın çatısından aşağı atladı. Yaşamı gibi, ölümü de dikkat uyandırmadı.