Hikmet Kıvılcımlı, “Osmanlı Tarihinin Maddesi” eserinin Üçüncü Cildinde Osmanlı’da bilimin ne hallere düştüğünü ve buna bağlı olarak Osmanlı Devleti’nin yıkıma nasıl dörtnala gittiğini veciz bir biçimde gözler önüne serer. Biz bu yazıda önce Usta’nın Osmanlı’daki yozlaşmayı somut olarak gösterdiği pasajı, Osmanlıca kısımlarından arındırarak,
Bir eğitim sistemi ne kadar güçlü olursa olsun başarısını devam edebilmek için sürekli geliştirlilmeye ve yenilenmeye ihtiyac duyar.
Bir ulus ne kadar iyi eğitilirse günümüz dünyasının zorluklarıyla baş etmek için de o derece donanımlı olacaktır...
Diktatörlükler toplumların dokusunu bozan ve onların gelişimini engelleyen en yıkıcı yönetim biçimlerinden biridir. Bu rejimler otoriter yapıları gereği ekonomik kaynakların kötü yönetimi, yolsuzluk, bireysel özgürlüklerin kısıtlanması ve insan hakları ihlalleri gibi birçok olumsuzluğa sebep olur. Tarih boyunca diktatörlüklerin hakim olduğu
Sahip olmak" şeylere, nesnelere ilişkindir ve bunları görüp, tutmak ve de tanımlamak kolaydır. "Olmak" ise, yaşantılara ve bazı içsel süreçlere dayandığı için, dile gelmesi, tanımlanması- zor ve hatta imkânsızdır. Kişilik dediğimiz, dışa vuran yanları- mızı, yani taşıdığımız maskeleri tanımlamak mümkündür. Çün- kü bu, dışlaşmış bir
Dünya istikbalini endişe olarak çocukların dünyasına salan günümüz eğitim sistemi ile Allah Resulünün ulvi gayelerle ahirete baktıran çocuk eğitimi birbirlerinden ne kadar da farklıdır.
Mala, mülke, şöhrete, insana, bilgiye "sahip olmak" demek, onları ele geçirmek, kendine mål etmek. onlara egemen olmak ve dilediğince kullanmak anlamına gelir. Ama bu maddesel sahip oluşların sonu yoktur. İnsan hiç bir za- man yeterince şeye sahip olamayacaktır. Çünkü maddesel olan, elle tutulan aldatıcı ve geçicidir. Bu nedenle