Viyana’dan Dr. Hermann Kvergic adlı bir uzmanın gönderdiği mektup Mustafa Kemal’e gösterildi. Bütün dillerin ilkel insanların doğayı izlerken çıkardıkları hecelerden türetildiği ve orijinal seslerin Türkçe’de bulunduğu yazıyordu. Mustafa Kemal’in hevesli desteğiyle, kanıtlanması imkansız bu kuram ‘Güneş Dil Teorisi’ adı altında geliştirildi. 1936 yılında Türk dil kurumunun üçüncü kongresinde yabancı dil uzmanları sessiz kalarak Güneş Dil Teorisini yerdiler. Ama Mustafa Kemal’in hevesi kırılmadı ve yaşamının sonuna dek, dile girmiş olan yabancı sözcüklerin Türkçe kökenini aramayı sürdürdü. Günümüzde Güneş Dil Teorisi komik bir örnekle anımsanmaktadır. Güney Amerika’ya göç edenler elbette Türkçe konuşuyordu ve Amozon Nehrini görünce ‘’Amma uzun’’ demişlerdi. Atatürk’ün döneminde dil açısından aşırı görülenler, artık günümüzde sıradan sayılıyor. Gerçi onun türettiği sözcüklerin bir kısmı kullanılmıyor, ama Türkçe köklerden yeni sözcükler oluşturma fikri sürüyor ve dili daha kolay anlaşılır biçime getiriyor. Latin alfabesinin ve saf Türkçe’nin tanıtılması, insanları genelde ruhen Orta Çağa ve doğuya saplanıp kalmış cehalet yüklü geçmişlerinden uzaklaştırdı.
Sayfa 568 - Remzi KitabeviKitabı okudu
Günümüzde bizler savaşların ekonomi, politika veya kültürel etmenler gibi kişisel olmayan nedenler yüzünden çıktığını düşünüyoruz. Ancak Geç Tunç Çağı'nda bunun tam tersi söz konusuydu, savaşlar genelde kişisel nedenlerden dolayı çıkardı: Kan davaları, insanların aşağılanmaları ve evliliklerdeki anlaşmazlıklar... Bunlar savaşların çoğunun çıkış nedeniydi.
Reklam
Milletin egemenliği gerçekten mutlak mıdır? Bugün başka bir soru ortaya çıkmıştır: Günümüzde Türkiye, globalleşme çerçeve­sinde bir dizi uluslararası anlaşmaya imzasını atarak mutlak irade ve egemenliğini sınırlandırmıştır. Uluslararası kuruluşlar adına,bazı alanlarda ülkenin içişlerini kontrol için heyetler gelmektedir. Türkiye, önceden bütün bunları kendi rıza ve iradesiyle kabul etmiş ve mütekabiliyet ilkesini tanımış olsa da, bu müdahaleler mutlak egemenlik hakkını bozmuyor mu? Türkiye, Bask veya İrlandalılar için aynı biçimde girişimlerde bulunabiliyor mu? Sonuçta diyebiliriz ki, dünyada mutlak milli irade ve egemenlik kavramı değişmiştir. Bununla beraber bu değişimden yalnız Batılı büyük güçler yararlanmaktadır.
Muhafazakarlar ve modernistler
Türkiye, dünyanın en kusursuz ve en yaygın alfabelerinden biri olan 28 harfli Arap alfabesini kaldırırken, Japonya, Romaji Latin alfabesi kullanma talebini reddetmiştir. [...] Günümüzde Japonya'da okuma-yazma bilmeyen yok, Türkiye'de ise Latin alfabesine geçişin üzerinden kırk yıl geçmesine rağmen ülke nüfusunun yüzde ellisi okuma-yazma bilmiyor.
Sayfa 36 - I Müslüman Toplumların Geri KalmışlığıKitabı okudu
Türkiye, bir İslam ülkesi olarak dünyaya hükmetmiştir. Ancak Avrupa'ya öykünen bir Türkiye, günümüzde yüzlerce örneği olan üçüncü sınıf ülkeler konumuna geriliyor.
Türkiye, bir İslam ülkesi olarak dünyaya hükmetmiştir. Ancak Avrupa'ya öykünen bir Türkiye, günümüzde yüzlerce örneği olan üçüncü sınıf ülkeler konumuna geriliyor.
Reklam
Hülasa, Türkiye'ye sosyolojinin girişi ve kurumsallaşması pür sosyolojik tartışmalar çerçevesinde olmamıştır. Batı'dan aktarılan sosyoloji ekollerinin görüşleri bağlamında yapılan siyasi tartışmalar ve dönemin siyasal kökenli toplumsal sorunları hakkındaki çözüm önerileri de önemli ölçüde belirleyici olmuştur. Türkiye'de, siyasal düşünce ile sosyolojik perspektiflerin oluşturduğu toplum modelleri arasındaki etkileşimin bir ürünü olarak beliren Türk sosyolojisini anlamak ve açıklayabilmek için yukarıda oluşturmaya çalıştığım haritayı iyi okumak gerekir. Günümüzde geldiğimiz seviye itibariyle sosyolojik araştırmaya ve sosyolojik düşünmeye artan ilgi, bu ilginin hem nicelik hem de nitelik olarak büyüyüp gelişmesi, Türk sosyolojisi adına gelecekte yeni açılımların ve telif çalışmaların yapılabileceği umudunu artırmaktadır.
Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin Diyanet İşleri Başkanlığı da günümüzde Türk halkını bu tiir din kurallarıyla eğitmektedir. "Oruçlu olduğu halde uyuyan bir kadına, eşinin uyandırmadan (cinsi) münasebette bulunmuş olması hâli orucu bozup kazâyı ge- rektirir" ya da "(Muhammed) buyurdu ki (erkek, kadının) dört şubesi (iki ayak, iki kol) arasına oturup dokundurdu mu (her ikisine) gusül vâcip olur" şeklindeki hükümleri naklettiklerinde, "bizimle alay edi- yorlar" deyip inanmayız. Oysa ki, bunlar Ebû Hüreyre'den gelme ha- dislerdir ki, devletin resmi yayınlarında yer almış olup, camilerde halkımıza imamlar ve hocalar marifetiyle belletilir.8 Yine bunun gibi önümüze, Muhammed'le ilgili olarak; "Allah'ın Resûlii cinsî münasebette bulunacağı zaman beni öper ve dudaklarımı emerdi" ya da "Allah'ın Resûlii eşi ile cinsel ilişkide bulunduğu zaman başı üzerine bir örtü çeker ve... 'sakin ol' buyururdu. Sonra kadınlarını soyduğunda diz üstü çöker ve öperdi" ya da "...Eşleri olan bizlerden biri âdet gördüğü zaman, âdet gören eşine genişçe bir altlık giymesini emreder, sonra da onun memelerine yönelirdi" şeklindeki hadis ve sünnet hükümlerini sürseler, "Olmaz böyle şey, bunlar tahrik edici pornografik yalanlardır" der geçeriz. Oysa ki, bu emirler Muhammed'in eşlerinden Ayşe, Ümnui Seleme, Cüveyriye Umre gibi kadınların sözlerine dayalı olarak Buharî ve Müslim gibi en sağlam kaynaklarda yer alan din kurallarıdır ve din adamlarımızın yayınları olarak halkımıza okutulmaktadır
Şüpheden korkmak.
°Günümüzde Müslümanlar arasında da yayılmaya başladığı için komünizm, liberalizm, kapitalizm ve "hür düşünce" gibi dünya görüşleri de tehlikelidir çünkü bunlar, müminlerin kabul edilmiş kitaplara şüpheyle yaklaşmalarına neden olurlar ve İslam'ı tehdit ederler. (Birçok yerde ve bilhassa 2 Temmuz ve 30 Temmuz 1981)
1.000 öğeden 951 ile 960 arasındakiler gösteriliyor.