Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
Martin Luther
Luther’in yazılarında en çok kullandığı Kutsal Kitap ayeti, İsa’nın çarmıhtaki, “Allahım, Allahım, beni neden terk ettin?” haykırışıydı (Matta 27:46). Staupitz, birçok kişinin böyle öğretmesine karşın, İsa’nın örnek yaşamının taklit edilemeyeceğini –bunu zaten yapamayız– ama İsa’nın bize sadece Allah’ın bir armağanı olarak verildiğini öğretti. İsa’nın yaşamı, beşikten mezara dek ‘bizim için’ yaşanmıştı. İsa çarmıhtaki acı sözlerini söylediği zaman, orada bizim yerimize asılıydı. Bedeninde bizim günahlarımızın cezasını ve suçluluğunu, Allah’ın öfkesini ve insanların acılarını, vicdanında da Allah’ın kendisini terk etmiş olmasının korkusunu yaşadı. Bunların hepsi bizim için oldu. Bunun anlamı da şudur: En derin umutsuzluk ve en büyük acı içinde olduğumuz zaman bile tek başımıza bırakılmış değiliz, acı çeken Kurtarıcımız yanımızdadır. Bizler Allah tarafından terk edildiğimizi düşünüp korkarken, Mesih’in o yolu bizden önce yürüdüğünü ve bizim için bu acıyı hafiflettiğini unutmayalım! Kendisi her şeyde sınandığı ve elem çektiği için, sınananlara yardım edebilen bir Kurtarıcımız vardır. Kurtarıcımızın bizim için yaptıklarını Luther’den sonra kimse bu denli derin anlamda anlamamıştır. Ne var ki, kendisi karanlık gecenin bitmekte ve parlak bir günün doğmakta olduğunu daha anlayamıyordu.
Reklam
Sabah ya da akşam, cuma ya da pazar, hiçbir farkı yoktu, hepsi birbirinin aynıydı: içini kemiren, bir an için bile olsun dinmeden eziyet eden acı; umutsuzluk içinde her şeyin tükendiği ama yine de henüz yaşamın bitmediği bilinci, adım adım yaklaşan korkutucu ölüm tek gerçekti ve bir de bitmek bilmeyen o aynı yalanlar böyle bir durumda saatin,günün, haftanın ne anlamı olabilirdi ki?
Bilmem kaç milyar yaşındaki dünyamızın, kendi ekseni etrafında sabırla dönerek tamamladığı trilyonlarca günün içinde yer alan bir tanecik günün sadece benim için bir anlamı var diye yaşamıştım bunca yıl..
DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?.. Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar
Kelimelerin yalnızca bir anlamı vardır gündelikte. Oysa, yerkürenin uykulu olduğu saatlerde doğa da, nesneler de kendilerini daha çabuk ele verirler. Zamanın daha som, günün daha zayıf olduğu saatleri kullan yeryüzüyle söyleşmek için. Sözcüklerin İlk günkü anıları en iyi öyle anımsanır, öyle anlaşılır.
Reklam
Günün sonunda ister geçmişe dönmüş olun ister geleceğe gitmiş olun, şimdiki zaman değişmiyor. Bu da akıllara şu soruyu getiriyor:O hâlde o sandalyenin ne anlamı var? ..Eğer sandalye bir kişinin bile kalbini değiştirebiliyorsa o zaman anlamı vardı.
Yıllar boyunca öğrendiğim bir şey vardı; birilerini umursamanın ve onların da seni umursuyormuş gibi görünmelerinin günün sonunda bir anlamı yoktu.. Bana verileni kabul edip, bununla mutlu olacaktım...
Birçok ana-baba, çocuklarını ne denli sevdiklerini sık sık dile getirirler. Ancak, çocuğun sevgi ihtiyacı sözcüklerle karşı­lanmaz. Bir insanı sevmek, onun gerçeklerini anlamaya çalış­mayı da içerir. Çocuk kendini tek başına yönetebilme yeteneği­ne sahip değildir. Neyi yapabileceği ya da yapamayacağı konu­sunda eğitilmesi gerekir. Bu eğitim çocuğa, içinde bulunduğu gelişim dönemine uygun bazı haklar tanımak ve çocuk kendisi­ ne konulan sınırı aştığında onu geçici olarak bu haklardan yok­sun bırakmak yoluyla gerçekleştirilir. Haklardan yoksun bıra­kılma çocuk için ana-babanın sevgisini yitirme anlamına gelir. Çocuğun sınırlı dünyasının tek dayanağı ve anlamı, ana-baba­sının sevgisidir. Bu sevgiyi yitirmemek için gösterdiği çaba sa­yesinde giderek kendi kendisini yönetmeyi öğrenir. Ama çocu­ğa verilen bir şey yoksa, yitirecek şeyi de yoktur. Kimi çocuk, verilmeyen sevgiyi günün birinde alabileceği umudunu yine de sürdürür, tüm gücüyle kendisini ana-babasına kabul ettirebil­mek için çabalar ve kişiliğini geliştiremez. Kiminin ise hiç umudu yoktur. Ana-babanın beklentilerine ve değerlerine karşıt düşen davranışlara başvurarak onları protesto eder ve hiç ol­mazsa bu yoldan onların ilgisini çekmeye çalışır.
Heidegger ile bir hipopotam Cennet Kapısı’na gelirler ve Aziz Peter ‘ Çocuklar’ der, ‘ bugünlük sadece bir yerimiz kaldı. O yüzden hanginiz ‘ yaşamın anlamı nedir? Sorusuna en iyi yanıt verirse içeri onu alacağım. Bunun üzerine Heidegger , ‘Varlık’ın kendisini düşünmek açıkça bütün metafizikçe olduğu gibi yalnızca varılanlar aracılığıyla ve kendi temelleri bakımından yorumladığı ve temellendirildiği ölçüde Varlık’a aldırmamayı gerektirir,’ der. Hipopotam daha hiç bir şey diyemeden Aziz Peter elini hayvanın omzuna atar: “Hey, hipo! Bugün şanslı günün!”
Reklam
Vücuda gevşedi ve kanı yeniden damarlarında akmaya başladı. Onu bulmuştu. Müthiş bir rahatlama duygusu uyandı içinde rahatlama, bir de başka duygu. Onu gülümseten, tarifi zor bir duygu. Eldivenlerini çıkarıp pardösüsünün düğmeleri- ni açarak yavaşça ona yaklaştı. O duygu arzu olmalıydı. Tes- tislerini uyandıran ve penisini sızlatan o duyguyu şimdi bile hissediyordu. Ona yaklaşırken bu duygu yoğunlaşıyordu. Mark elini kaldır- dı. İç çekerek omuzlarını kaldırıp indirdi. Parmakları ona uzandı. O ise başını eğdi. Dua mı ediyordu? Mark parmaklarının uçlarını hafifçe ipek giysili sırtında dolaştırdı. Kadının vücudu sarsılıp sonra gözle görülür şekilde gevşedi. Mark onun arkasına geçip onu gözlerden koruyarak elini karnına kuvvetlice bastırdı ve onu saran vanilya ve portakal kokusunu içine çekti. Ona dokunup onu koklamak Mark'ı heyecanlarıdırmıştı. Çok şükür, onu bulmuştu. Tanrı'ya şükür gelmişti. Onu kollarına al- mamak için kendini zor tutuyordu. "Merhaba," dedi alçak sesle. Passion arkasına döndü, Mark'ın eli de karnından beline ka- yıp daha sonra geri çekildi. Passion uzun kirpiklerini kırpıştırdık- tan sonra onun gözlerine baktı. "Merhaba." Gözleri hatırladığından da güzeldi. Küçük altın sarısı halka- ları mıydı onu bu kadar etkileyen? Yoksa oradan yansıyan sevinç ifadesi mi? Mark onun gözlerine dalmış bir haldeyken bir grup hanım go- tik panoya hayran olmak üzere yanlarından geçti. Mark'ın aleti önceki günün hatırasıyla canlanıverdi. O da bunu mu düşünüyor-du? Gözlerindeki bakışın anlamı bu muydu?
Sayfa 36
Yaşam ölümle anlam kazanıyor. Günün anlamı olması için gece, konuşmanın anlamı olması için sessizlik, barışın anlamı olması için savaşmak gerekir.
Sayfa 113
Yaşam ölümle anlam kazanıyor. Günün anlamı olması için gece, konuşmanın anlamı olması için sessizlik, barışın anlamı olması için savaş gereklidir.
Sayfa 113Kitabı okudu
Günün anlamı olması için gece, konuşmanın anlamı olması için sessizlik, barışın anlamı olması için savaş gereklidir.
Bizler, mutluluk üzerinde çok düşünüyor, hep farklı şeyler deniyoruz. Hâlbuki mutluluğumuz balık ağı gibidir, Eğer bir süre kendi haline bırakırsak ağa balıklar doluşur. Fakat ağı çekiştirip durursak günün sonunda elimiz boş kalır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.