“Cahilsin; okur,öğrenirsin. Gerisin; ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok; kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.”
Herkese merhaba
Bugün, #heray1proust okuma grubumuzda yaptığımız sohbetlerde Proust kalemine benzetildiğinden, adı sıklıkla geçen Ahmet Hamdi
Kim sevmez dağlara tırmanmayı,
Kim sevmez sonsuza kadar kayalıklar arasında yaşamayı.
Çok şey var da… Ama sadece pek azını istiyorlar burada.
Günün uyanmasını mesela ve gülüşünü bir çocuğun,
Atıyor kalbi hayatın ve geçiyor bir gün daha,
Tükeniyor ömür zamanda.
Ve bir buğday, hurma ağacı kadar büyümeye niyetli,
Niyetli büyümeye daha da yukarıya.
Ve
Sana A dergisinde yayımlanan şiirimi getiriyorum.
Adı: "Onlar İçin Minibüs Şarkısı".
Değişik bir şiir. Düz yazıdan korkmayan, düzyazıdan uyarlanan bir şiir. Gerçi bu şiiri biraz biliyorsun. Ama son halini görmedin. Bakalım nasıl bulacaksın..
Kestim Kara Saçlarımı, yazarın 1960’ta yazdığı, içinde 35 şiirin bulunduğu bir kitabıdır. Tema olarak aşktan, kadın olmaktan, yalnızlık, acı ve korkudan bahsediyor dizelerinde Akın. Yaşadıkları yüzünden tartışmak yerine, gidip saçını kestiren ya da çok sevip bedelini ağır ödeyen kadınlardan.
Başında durduğunuzda bir çırpıda okunacak kadar kısa. Yazdıkları birçok dillere de çevrildi, 40 kadar şiiri de bestelendi. Örneğin Sezen Aksu’nun ‘DELİ KIZIN TÜRKÜSÜ’ şarkısı da Gülten Akın’ın şiiridir:
‘Sana büyük caddelerin birinde rastlasam,
Elimi uzatsam, tutsam götürsem,
Gözlerine baksam, gözlerine
Konuşmasak, ah anlasan,
Elimi uzatsam, tutamasam,
Yitirmeli ne varsa,
Başlamalı yeniden’
youtu.be/8SadbBESMbM
Biraz Orhan Veli, biraz Cemal Süreya sezdim dizelerinde, hissettirdi belki de, bu yüzden daha çok sevdim.
Günün erken saatlerinde güne güzel başlamak isteyenlere, tüm şiir sevenlere, Akın’ın kalemini merak edenlere, önerilir…
1931’de Erzincan’da dünyaya geldi.
Haydarpaşa Lisesi’nden sonra
Ankara Üniversitesi’nde Maliye ve İktisat Bölümü’nü 1954 yılında bitirdi.
İlk şiiri “Şarkısı-Beyaz” Mülkiye dergisinde yayımlandı.
1954’te göreve başladığı Maliye Bakanlığı’nda müfettiş yardımcılığı ve müfettişlik yaptı;
1965’te ayrıldığı göreve 1971’de döndü,
1982’de Maliye Tetkik Kurulu’nda başmüfettişlikten emekli oldu.
Süreya, modern Türk şiirinin en belirleyici ve yenilikçi akımlarından İkinci Yeni’nin önde gelen isimlerindendir.
1961 yılında Papirüs dergisini kurdu, bu dergi 1981’e kadar aralıklı olarak yayımlandı.
Yazarlık hayatı boyunca Oluşum, Pazar Postası, Yeditepe gibi birçok yayında şiirler, yazılar kaleme aldı.
Üvercinka (1958) adlı şiir kitabıyla Yeditepe Şiir Ödülü’ne,
Göçebe (1966) ile Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.
Toplu şiirleri Sevda Sözleri (1984) adıyla yayımlanan Süreya, 1990’da İstanbul’da hayatını kaybetti.
Eşi Zuhal Tekkanat’a yazdığı On Üç Günün Mektupları (1990)
ölümünden sonra yayımlanmıştır
Bir yaz günü akşamı ( dediğim yaklaşık 7-8 yıl önce) Yalova Armutlu sahilde tam iskelenin yanında taşlara oturmuşum, sessizce denizin sulara vuran çığlıklarına kulak kabartıyorum. Arkamda yürüyen eğlenen konuşan insanlar. İçimde bir Neşet Ertaş türküsü. Demlenmek mi deniyor buna, demleniyorum.
Hemen sahile bakan yürüyüş yolu üzerinde kafeler
Haz ve Hız Çağındaki Duygusuz İnsan - Garib Çoban
Hızır sırrı ile söyleşir şems vakti ile
Dünyayı kurtaracak güzellik cömertliktir, paylaşmaktır, şefkattir.
Aleni ahlâksızlıklar, ümidin azalması, devamlı huzursuzluk, yoksunluk, ardından kapıda bekleyen yoksulluk, aklıselim.
Ve de kalbiselim kimselerin azalması.
Düşen tutunacağı dalı seçemez, der
Madem günün birinde öleceğiz ve ne zaman göçüp gideceğimiz belli değil (Belki yarın, belki bu hafta veya bir başka gün) o halde hiç müzik listesi bırakmadan gitmek olmaz, geç kalınmışlığın telafisi yok çünkü ölüm gelirken bize sormayacağından hiç umulmadık bir anda yeryüzünden silinebiliriz, o yüzden ne olur ne olmaz diye sevdiğim şarkıların