Zaten hepimiz kendimizi sorduğumuz sorulara göre belirleriz. Tercihlerimiz sorularımızdan gelir… “Nasıl?” sorusunu soranlar, gerçek hayatın gerçek uğraşlarını en iyi öğrenenlerdir. Bilimle, sanatla dünyayı “Dünya” yapan her branşla ilgilenirler. Siyasetçiler burdan çıkar. Çünkü kendilerinden öncekilerin nasıl yaptıklarıyla ilgilenip meşgul olmuşlar ve akıllarına başka bir soruyu getirmemişlerdir… “Kim” ya da “Ne” ile başlayan sorular ise faili arayan, yaratıcı, yok edici kişi yada olay araştıran insanların hayatlarını çizer. Alın yazısı varsa bunun bir de yazanı vardır. Doğa varsa Tanrı vardır. Çocuk varsa anne baba vardır. Ve bu insanlar dinle ilgilenirler. “Nasıl?” diye soran ve dünya burjuvazisini oluşturanların aksine gerçek hayattaki işlerle ilgileri asgari düzeydedir. Ve en sonunda sorularına “Neden?” sözcüğüyle başlayanlar gelir. Sonunda diyorum çünkü aralarında kronolojik bir sıralama olduğu gerçektir. İnsan önce hayatta kalmış sonra inanmış ve en son reddetmiştir. “Neden?” sorusu ise ne hayatı ne de yaratıcıyı merak eder. Merak ettiği tek konu kendisidir. Ve kendisiyle o kadar ilgilidir ki soruyu soran kişi içinde iyiliğe yatkın birçok özellik barındırmasına, hiç tanımadığı bir insanın hayatını kurtarmak için kendisininkini tehlikeye atabilecek olmasına rağmen yakın çevresine, sırf “kendisi” olduğu için acı çektirecek kadar bencildir.
Her terapi seansı sonunda, gayretimle harekete geçerek, kendine yardım ödevlerini ne olursa olsun yapacağını söyleyerek muayenehanemden ayrılıyordu. Örneğin, bir hafta izolasyon duygusunu kırmak için küçük bir ilk adım olarak tanımadığı üç insana gülümsemeye ya da selam vermeye karar verdi. Fakat, sonraki hafta, muayenehaneme başı öne eğik ve
Sayfa 137
Reklam
Çağın Çıkmazı: Pozitif Psikoloji
Böylelikle pozitif psikoloji devrimin sonunu ilan eder. Devrimciler değil motivasyon antrenörleri sahneye çıkar ve hoşnutsuzluk, hatta öfke gibi duyguların belirmesine engel olurlar: "Aşırı toplumsal çelişkilerin mevcut olduğu 1920'lerde mali krizin arifesinde zenginlerin aşırılıklarını ve fakirlerin sefilliğini vurgulayan pek çok işçi temsilcisi ve radikal aktivist mevcuttu. Buna karşılık 21. yüzyılda bambaşka türde ve çok sayıdaki ideolog sürüsü bunun tam karşıtını yayıyor: eşitlikten son derece uzak olan toplumumuzda her şeyin iyi olduğunu ve çaba gösteren herkesin çok daha iyi bir konuma geleceğini. Motivasyon hocaları ve olumlu düşünmenin diğer temsilcilerinin sürekli çalkalanan iş piyasası yüzünden mali yıkımın eşiğinde bulunan insanlara iyi bir haberi var: en ürkütücü 'değişimler'i bile kucaklayın ve bunları fırsat olarak görün."
Sayfa 23
320 syf.
·
Not rated
·
Read in 29 hours
Hiçbir Sır Güvende Değil!
Kitabın kapağı ve konusu ilgimi çektiği için aldığım bir kitaptı ve beğendim gerçekten. Açıkçası her zaman aynı olan konulardan sıkıldıysanız tavsiye ederim. Kitap aslında dünyanın gerçeklerini yüze çarpıyor. Zengin olanların kolayca ün kazanabilmesi ve durumu olmayanların zorluk çekerek, çalışıp didinerek bile istedikleri yerlere zar zor gelebilmeleri. Konusuna gelirsek Alice Sun, Pekinin en iyi okullarından birinde okumaktadır. Kendini arkadaşlarının yanında görünmez hissetse de derslerinde başarılı olursa herkesin onu tanıyacağını düşünmektedir. Fakat bir gün anne ve babası yıkıcı o haberi verir. Okulun masrafları fazla geldiği için başka bir okula gitmesi gerekmektedir. Fakat Alice'in daha büyük bir sorunu vardır. Kontrol edilemez bir görünmezlik! Kendi de bunun nasıl olduğunu bilmese de bundan faydalanmak ister ve bir plan yapar. Görünmezlik yeteneğini kullanarak sınıf arkadaşlarının bilmek istediği şeyleri ögrenecektir tabii para karşılığında. Planı ilkten güzel ilerlese de sonradan her şey tepetaklak olmaya başlar. Alice'in kendi içinde bir seçim yapması gerekmektedir.
Eğer Beni Görebilseydiniz
Eğer Beni GörebilseydinizAnn Liang · Olimpos Yayınları · 2023213 okunma
"Gerçek şu ki duygusal ihmal kurbanı olan insanlar gerçekten acı içindedir. Ancak bunun nedenini anlamazlar ve çoğu zaman terapistler de bu sorunu çözemez." Dr jonice Webb
Çok hoş :)
Zeyd b. Eslem'in babası naklediyor: Bir gün Hz. Ömer, çevresindeki insanlara "Herkes bir temennide bulunsun." dedi. Biri şöyle dedi: "Bir ev dolusu gümüşüm olsa da, Allah yolunda sadaka olarak dağıtsam!" Hz. Ömer'in aynı soruyu tekrarlaması üzerine, bir başkası şöyle dedi: "Bir ev dolusu altınım olmasını ve bunu Allah yolunda infak etmeyi çok isterdim!" dedi. Bir başka arkadaşı da, "Bir ev dolusu mücevherim olsa ve hepsini Allah yolunda infak etsem!" dedi. Hz. Ömer, "Aklınıza ne geliyorsa söyleyin." dedi. En sonunda "Aklımıza bir şey gelmiyor." dediler. Hz. Ömer, kendi temennisini şöyle dile getirdi. "Ben de, bir ev dolusu Ebû Ubeyde b. Cerrah, Muaz b. Cebel ve Huzeyfetu'l-Yeman gibi er oğlu erlerin olmasını ve onları Allah için görevlendirmeyi arzu ederdim." Daha sonra, Huzeyfe'ye bir miktar para gönderdi ve hizmetkârına: "Bak bakalım, ne yapacak parayı?" diye tembihte bulundu. Hizmetçisi, parayı Huzeyfe'ye götürüp teslim eder etmez, Huzeyfe hemen paraları dağıttı. Hz. Ömer, bu kez de Muaz b. Cebel'e gönderdi; o da parayı bekletmeden dağıttı. Ebû Ubeyde b. Cerrah'a gönderdi, o da parayı dağıtıverdi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ben size söylemiştim." dedi.
Reklam
1,000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.