Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Umumi Harp bütün şiddetiyle devam ederken, hükümetin riyaset (başkanlık) makamını işgal eden Sait Halim Paşa, Cemiyetin düşüncelerini tatmine kâfi gelmiyordu. Bu zat son derecede namuslu, terbiyeli, nazik, kibar, sadaret koltuğunu dolduracak derecede gösterişli idi. Fakat kanlı bir harbin cereyan ettiği esnada, onun malik olduğu evsaf (özellikler), devletin idare makinesini matlup (aranılan) veçhile (tarafa) çevirmeye kâfi değildi. Sait Halim Paşa kan ve ateş içinde yüzen bir hükümetin reisi gibi çalışamıyordu. Daha doğrusu, hayata gözünü açtığı dakikadan beri görüp adet edindiği hayat tarzını bir türlü değiştiremiyordu. Bu zengin Mısır Prensi sulh zamanında, Şurayı Devlet Azalığını nasıl ki bir fantezi olarak kabul etmişse, Sadrazamlığı da yine öylece daha süslü bir fantezi olarak kabul eylemişti. Babıali’ye, öğleden bir iki saat sonra debdebe ve tantana ile geliyor. Mutat (alışılan) merasimle kahvesini içiyor. Dalkavukların ziyaretlerini kabul ediyor. Eğer bu ziyaretlerden vakit bulabilirse, birikmiş işlere şöylece bir göz gezdiriyor. Vükela Meclisi kurulduğu zaman, o kıymetli saatler ve dakikalar, laklakiyatla (boş sözlerle) geçiyor. Güneş guruba (batmaya) yaklaşırken, yine tantana ve azametle konağına yahut yalısına avdet ediyor (dönüyor), bir sürü dalkavukla yemeğini yiyor. Sonra harem dairesine çekiliyor, kıymetli kürkünü giyiyor, tam bir efendi kibarlığı ile koltuğuna yerleşerek kadınların söyledikleri masalları dinliyordu.
Dilim seni söylesin, kalbim hep seni ansın. Sevginle çarpmayan kalp göğsümde bulunmasın. Misk kokan toprağına yüzlerimi sürmeden İsyan ile çürüyen gözlerim kapanmasın...
Sayfa 294Kitabı okudu
Reklam
Ey nefis ,istesen de istemesen de yemin ederim ki Allah'ın hükmüne boyun egeceksin .Eger insanlar" inna lillah " diye bağırıp çağırdılarsa bu mu seni ürkütüyor ? ... Ne oluyor bana ki seni cenneti arzu etmez halde görüyorum ! ...Pek alıştığın şu bedenimde ,bardaktan dökülecek olan bir sudan başka bir şey misin sen ?...
Sayfa 178Kitabı okudu
* Dilim seni soylesin , kalbim hep seni ansin Sevginle çarpmayan kalb göğsümde bulunmasın . Misk kokan toprağına yuzlerimi sürmeden Isyan ile çürüyen gözlerim kapanmasın ... *
Dilim Seni söylesin, kalbim hep Seni ansın. Sevgiyle carpmayan kalp kalp göğsümde bulunmasın. Mis kokan toprağına toprağına yüzlerimi sürmeden İsyan ile çürüyen gözlerim kapanmasın.
Sayfa 335Kitabı okudu
Amr İslâmı kabul ediş sebebini yolda anlattı: Uhud'da, Hendek'te bulundum, her birinden sağ çıktım. Hudeybiye sulhu yapıldığı zaman artık Mekkelilerin yıldızının sönmek üzere olduğunu anladım. Uzun uzadıya düşündükten sonra Necaşi'nin yanına gitmeye karar verdim. Ömrümün geri kalanını Habeş ülkesinde geçirecektim. Bakat ben oradayken Medine'den elçi geldi ve Necaşi Müslüman oldu. Bana da, aklını varsa İslâm dinini kabul et, dedi. Bu kararı vermeme Necaşî sebeb oldu.
Reklam
Böylece Kureyş'in üç hüyük gücünü temsil eden üç insan, kendiliğinden İslama girmiş durumdaydı; Halid b. Velid Kureyş'in genel kurmayını temsil ediyordu. Amr, Arapların tanıdığı dört büyük dahiden biriydi. Kabe'nin anahtarlarını taşıyan ailenin büyüğü de Osman b. Talha.
Beri taraftan Rasûlullah Efendimizin amcası Haris'in oğlu Ebû Sufyan(7) ve halası Atike'nin oğlu Abdullah b. Ebi Umeyye, yıllar yılı Rasulullah Efendimizin en azılı birer düşmanı olarak yaşadıktan sonra gönüllerine düşen bir pişmanlık duygusuyla ve Müslüman olmak üzere yola çıkmış bulunuyorlardı. (7).Yani meşhur olan Ebu Süfyan değil
Yolda orucu herkesin gözü önünde açmasına ve herkes orucunu açsın buyurmasına rağmen yine de bazılarının oruçlu bulundukları ve sıkıntıya düştükleri haber verildiği zaman Efendimiz: - Onlar âsî kişilerdir, onlar âsî kişilerdir, demişti.
-Bak ey Eba Sufyan, benim, Allah'ın peygamberi olduğumu ikrar etme zamanı gelmedi mi?.. -Vallahi buna gelince gönlümde şüpheler var... Abbas söze karıştı: - Be adam kabul et İslâmı. Boynun vurulmadan evvel kendini kurtar ve "Lâ ilâhe illallah, Muhammedür Rasûlullah" diye şehådet getir, dedi. Bunun üzerine Ebü Süfyan şehadet kelimelerini söyledi.
Reklam
- Ey Allah'ın Peygamberi, Ebu Sufyan övünmeyi seven bir adamdır. Ona bazı haklar tanısan iyi olur, dedi. Efendimiz bu teklifi kabul etti: - Ebû Süfyan'ın evine giren emniyettedir, kendi evine girip kapısını kapatan emniyettedir, Mescidi Haram'a giren kişi emniyettedir, dedi." Daha sonra amcasına döndü: - Ey Abbas, onu vadinin dar yerinde, dağın kenarında beklet, Allah'ın ordusu geçerken görsün. Emredilen yerde durdular. Bölükler peşpeşe geçiyor, Ebû Süfyan her biri hakkında sualler soruyor, bilgiler alıyordu. Nihayet dayanamadı: - Kardeşinin oğlu mükemmel bir saltanata sahip olmuş, demekten kendini alamadı. Hz. Abbas: - Hayır, o saltanat değil, Nübüvvet ve Risâlettir, cevabını verdi.
- Haberiniz olsun ey Kureyş topluluğu, Muhammed üzerinize geliyor. Karşı koyamayacağınız bir kuvvet sizin için toplanmış bulunmaktadır. Savaştığınız takdirde mağlubiyet mukadderdir. Müslüman olun da canınızı kurtarın, dedi. Ortada hiçbir şey yokken birdenbire duyulan bu sözler, gözleri donuklaştırdı. Yüzlerin rengi değişli, Ağızlar kurumuş, damarlarda akan kanlar sanki duruvermişti. -Sen nelerden bahsettiğini biliyor musun ey Eha Süfyan?.. Ebû Süfyan kendinden emin bir insan tavrıyla cevap verdi: -Ne yazık ki biliyorum.
Rasûlullah Efendimiz Mekke'ye girmeden evvel bir takım isimler saydı. Bunlar Kâbe'nin örtüsüne sarılmış bulunsa bile öldürülecekti. Bunlar Ebû Cehil'in oğlu İkrime, Safvan b. Ümeyye, Hz. Hamza'nın katili Vahşi, Hz. Zeyneb'i hicret yolculuğunda yaralayıp çocuk düşürmesine sebeb olan Hebbâr b. Esved, bir zamanlar vahiy kâtipliği yaptıktan sonra Peygamberimiz hakkında yakışıksız sözler söyleyerek Islâm Dinini terkedip giden Abdullah b. Ebi Serh, yine Müslüman olup kardeşinin diyetini aldıktan sonra bir Müslümanı öldürerek kaçan Mikyes b. Sübâbe, bir zaman Müslüman olarak yaşayıp hizmetini gören adamı öldürdükten sonra zekât develeriyle birlikte kaçan şair İbnu Hatal, İbnu Hatal'ın iki cariyesi, Abdullah b. Ziba'râ ve Hübeyre b. Vehb gibi şahıslardı."
47 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.