"Kitlelerin kendilerine kabul ettirilmiş fikirleri vardır, muhakeme mahsulü fikirleri hiç yoktur."
Reklam
Bir ülkede gençliğe verilen eğitimin şekli, o ülkenin kaderini önceden görmemizi sağlar.
Budala, cahil ve kıskanç kişiler, kitle içindeyken önemsiz ve güçsüz oldukları duygusundan kurtulup geçici fakat uçsuz bucaksız bir güvene kavuşurlar
En kusursuz alçaklar bazen sadece bir araya geldikleri için en sıkı ahlaki ilkeleri benimserler.
Her inancın zafere ulaşması için gerekli kan nehirleri, kitlelerin sinesinden akmıştır
Reklam
Kitle eylemleri, beyinden ziyade omuriliğin tesiri altındadır
Kitlenin, entelektüel açıdan bağımsız bireyden daima daha düşük bir seviyeye tekabül ettiğini fakat duygular ve onların yol açtığı eylemler bakımından, koşullara bağlı şekilde daha iyi ve daha kötü olabileceğini söyleyebiliriz. Buradaki belirleyici unsur, kitlenin maruz kaldığı telkinin tabiatıdır
Aklın bilinçli hayatı, bilinç dışı hayatının yanında oldukça küçük bir kısma tekabül eder
Çevrenin aniden değişmesi durumunda, her zihin yapısının çeşitli karakterler üretebileceğini başka bir çalışmamda göstermiştim
Reklam
Birden fazla bilinmeyenin devreye girdiği toplumsal sorunlar karşısında her türden cehalet eşitlenir. Büyük bir inancın tam olarak ne zaman ölmeye yüz tuttuğunu kestirmek kolaydır: Değerinin tartışılmaya başladığı gün.
Bazı fikirlerin kolaylıkla kabul edilmesi, yayılması, insanların çoğunun kendi muhakemeleri üzerine kurulmuş bir fikre sahip olmak imkanından yoksun bulunmalarındandır. Gustave Le Bon
Ve meşhur Gustave Le Bon'un "La civilisation des Arebes" isimli eserinden: — "İslâmiyet, saf ve hâlis Vahdaniyeti dünyaya tebliğ etmiş bir din olmak şerefini iddia etmekte haklıdır. İslâm'ın o muazzam sadeliği işte bu saf Vahdaniyetten doğmuştur ve onun kuvvet ve kudreti de işte bu sadelikte aranmalıdır." Aynı eserden: — "Kur'ân’ın yeryüzüne harikulade bir süratle yayılmış olması, onun neşrettiği dine düşman olan müverrihleri daima hayretler içinde bırakmıştır!" Aynı eserden: — "İnsanlara zorla kabul ettirilmiş olmaktan tamamiyle uzak olan Kur'ân, ancak inanç ve kanaatle yeryüzüne yayılmıştır. Meselâ Türklerle Moğollar gibi sonradan Arapları mağlup etmiş olan milletlerin Kur'ân'a imân etmiş olmalarının ancak inanç ve kanaat neticesi olduğu gün gibi açıktır. Arapların hakikatte şöyle bir geçivermiş olmaktan başka birşey yapmamış oldukları Hindistan'da Kuran öyle yayılmıştır ki, bugün oradaki müminlerin sayısı 50 milyonu (1884 tarihi itibariyle) geçmiştir. Kur'ân'ın Çin'de yayılması da ondan daha az değildir."
Bir idealin peşinden giderek önce barbarlıktan medeniyet seviyesine yükselmek ve sonra bu hayal kuvvetini yitirdiğinde düşüşe geçip nihayet yok olmak... İşte bir milletin hayat döngüsü budur.
Sayfa 168Kitabı okudu
1.500 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.