Kendi kendime soruyordum: Hepimizde olması gereken, hepimizin yapması gereken şey ne? Her insan, hayvanlarla paylaştığımız ihtiyaçlar dışında neye ihtiyaç duyar? Birden çözdüm: Okumak zorunda!
Hepimizde olması gereken, hepimizin yapması gereken şey ne? Her insan, hayvanlarla paylaştığımız ihtiyaçlar dışında, neye ihtiyaç duyar? Birden çözdüm: Okumak zorunda!
Başkeşiş onun başına dokunmuş ve Tanrı'nın ona kendine ait bir görev verdiğini söylemişti. Hayat yolculuğumuzun hedefi buydu: Dinlemek, beklemek ve zamanı geldiğinde çağrıya kulak vermek.
Kitap karşıma ilk çıktığında konusu beni çok heyecanlandırmıştı. Aynı heyecanla da başladım kitaba fakat ortalara gelince kitabı götürmekte zorlandım. Durağan bir sürece girdi bir zaman sonra. Evet, gerçek kişilerden ve olaylardan yola çıkılması çok hoş bir fikir lakin bence bir yerde okur konudan sıkılmaya başlıyor.
Matbaanın icat edilmesini Gutenberg yoluyla değil de çırağı Peder üzerinden anlatılıyor. Olaylar Peder'ın bakış açısına göre okura veriliyor. Her bölümde geçmişi ve şimdiki zamanı (kitaba göre) anlatan alt bölümler yer alıyor.
Kitapta benim ilgimi en çok çeken yine dönem şartları oldu. Özellikle kilisenin halk üzerindeki baskıları, yaptırımları, halkı kendi çıkarları uğruna sömürmeleri gibi konular çekti. Tıpkı Osmanlı'da olduğu gibi (kitapta İstanbul'un fethinden yani Osmanlı'dan da bahsediyor) lonca teşkilatlarının var olması ve bu teşkilatın gücünün ağırlığı görülmeye değer.
Kitabı okuyacaklara şimdiden keyifli okumalar dilerim. Daima kitaplarla kalmanız dileğiyle...