"Bana yalan söylemiş, ihanet etmiş, güven duygumda derin yaralar açmışlardı. Onlara artık hayranlık ve saygı duymuyordum fakat yine de onları seviyordum. Hiç şansım yoktu. Vahşi doğada, karın içinde dururken bunu bal gibi biliyordum. Sevgiyi öldüremezsiniz. Onu nefretle bile öldüremezsiniz. Belki sevgi halini, aşkı öldürebilirsiniz. Onları öldürür veya ağır bir pişmanlık içinde derine gömebilirsiniz ama sevgiyi öldüremezsiniz. Sevgi, sizinki dışında bir gerçeği tutkuyla aramaktır ve bir kere bunu içtenlikle dolu dolu yaşadınız mı sevgi sonsuza dek sürer. Sevgiye dair her hareket, kalbin her bir yanı evrensel iyiliğin bir parçasıdır. Bu tanrı ya da tanrı diye adlandırdığımız şeyin bir parçasıdır ve hiçbir zaman ölmez."
Bu kitaba bir dizi karakterinin yukarıdaki paragrafı okuması ile başlamıştım. İyiki de öyle yapmışım. Kitap yazarın kendi hikayesini anlatıyor. Otobiyografik diyebiliriz. Banka soygunu sonucunda avustrulyada ki yüksek güvenlikli hapishaneden hindistana kaçan lin'nin (yazarın kitaptaki adı). hindistandaki maceraları anlatılıyor. Orada ki insanların hayatlarına dokunuşu, aşkları, üzüntüleri, zorlukları, hindistanın iç yüzü, arka sokakları ve mafyaları... hepsini gözler önüne seriyor. Gerçekten beni derinden etkileyen kitaplardan birtanesiydi.