Bazı günler sevdiğimiz insanların yanında olamadığımızda cümlelerimizin de kanatlanıp onların boynuna dolanacağına(sarılacağına) inanmamız gerek. Kilometrelerce ötede bir yerde olsak bile nefesimizin dağı taşı aşacağına güvenmek…
Bilinmez çilenin çilesi sen ne güzelsin
Ruhumu sıçrar gördüm gözlerinin içinde
Sen ergenlik çağım bir akşam üstü serinde
Üstünü örttüm... öyle güzel öyle güzeldin
El ayak çekilince imkânsızdı imkânsız
Kelimeye güvenmek imkânsızdı imkânsız
Hem yaşamak hem ölmek imkânsızdı imkânsız
Üstünü örttüm... öyle güzel öyle güzeldin
Luther’in en sıkıntılı olduğu dönem 1527 yılı idi. Bu sıkıntılar, çağrıldığı görevle ilgiliydi. Luther, tüm otoriteyi yıkarak kendini Allah’ın sözüne güvenmeye bıraktı. Kendi düşüncelerinin doğru olduğunu ve diğerlerininkinin yanlış olduğunu nereden bilebilirsin? Hollanda’da onun öğretilerini kabul edenlerden kimileri şehit olmuştu. Almanya’da tüm özgürlüğü sarsan karışıklık, anarşi, kan dökme başlamıştı. Anabaptistler onun reformunun yarı yolda kaldığını düşünüyorlardı. Çünkü hâlâ ortada gözle görülen bir yetki, Allah’ın sözü vardı. Onlar, bunu da bırakmak istediler. Yalnızca Allah’ın doğrudan doğruya vicdanlarına konuştuğu, ‘içlerindeki Allah sözüne’ güvenmek istediler. Hemen hemen bir yıl boyunca bu sıkıntı onu sardı. Sonucu da güçsüzlük ve kalp krizleriydi. Sıkıntıları gidinceye dek kardeşlerinden avuntu ve dua istiyor, sık sık günahlarını itiraf ediyordu. “Allah sıkıntıya yöneltir, uygun gördüğü zaman sıkıntıyı kaldırır” derdi.