"Telaşını taşıyorum yıllardır Konuşurken birbirine vurduğun parmaklarının Ve içine yüreğini koyup koyup Ak güvercinler gibi ağzından uçurduğun O büyülü, sıcak, doğru sözlerinin..."
Sayfa 119 - Kırmızı Kedi Yayınevi - 20. Baskı/Şubat 2021Kitabı okudu
Reklam
Hasretle...
Üşüyorum     Bir coşku var içimde bugün kıpır kıpır Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum Gözlerim parke parke taş duvarlarda Açılıyor hayal pencerelerim
GİTME! Gecenin karanlık kucağına bırakma beni! Taş duvar her yer, Bütün şehir yalın ayak, Kimsesiz güvercinler, GİTME! Kanatsız yaralı bir kuşum yokluğunda, Nereye çarpsam yüzün, Nereye dönsem sevda yüklü bu hüzün GİTME!.. Sarı çocuklarını döker koynundan ağaçlar... mevsimler küser, yıldızlar üşür...gitme... Yalnız bir ardıç gölgesi olur yaralı kalbim güneşler söner, gölgeler büyür.. zarif bir hüzün çöreklenir şehrin üstüne.. gitme, yüzümden sarkar külleri şehrin.. bir yangın yeri olur maraşta hüznüm..
Şilan Avcı
Şilan Avcı
youtu.be/pQ6UnQAQn5s
TİCARET Çocuk hastanesinin karşısındaki oyuncakçı gün geçtikçe artan kazancı için şükreder Tanrı'ya Yem satan ihtiyarın yıllar önce kanatlarına taş attığını bilmeden her sabah aynı meydanda toplanır güvercinler Ve kitapçı tezgahının en önüne sıralanır bir şairin öldükten sonra bütün kitapları...
Bana kardeşlerimden daha yakındır, Bir cami avlusunda bahar günü, Önüne yem serptiğim güvercinler
Reklam
Neden Türkçe öğrenmek istiyorsunuz?" diye soruyor Yunan kız bana, yüzünde şaşkınlık ve öfke bir arada. "Yunanların tarafını tutmalısınız. Türkçe öğrenmemelisiniz." Beyazıt Camii'nin yanı başındaki ulu çınarın altına kurulu küçük sarı masalarla iskemleler geliyor gözümün önüne, güvercinler, ağır ilerleyen, bitimsiz sohbetlerde başlarını ciddi ciddi sallayan, sarıkları sakalları kadar ak ihtiyarlar, sigarasını benimkinden yakmak için iznimi isteyen, sonra gülümseyerek kahve fincanının yanında duran bir bardak suyu gösteren, o inanılmayacak kadar ihtiyar, yıpranmış Şam ipeği sarılığında, kurumuş erik ağacı yamukluğundaki dilenci; sırtı öyle kamburdu ki, suyu uzattığımda içmek için yere çökmüştü; sonra bardağı yerine koyup teşekkür anlamında buruşuk elini sallarken ansızın asasına dayanan bir kral oluvermişti. O elin sallanışında, minarelerin yükselişini, müezzinin haykırışını, Jardin de Taxim'de sevinç çığlıkları atan Yunanların yanında beyaz yelekleriyle sessizce oturan iki zarif Türk'ün kayıtsız gözlerini anımsatan bir şey vardı. Türkçe öğrenmek için çok neden var.
Ölüm, ince bir fısıltıyla geçiyor kulaklarımın ardından, Ürperiyorum. Şekilsiz bir fısıltı bu, Kara ve ıslak kamçısıyla vuruyor etlerimize; Üfleyip soğutuyor, üfleyip acıtıyor, Kendi çelişkisinde sarıyor ruhlarımızı, Kaderin karanlık kefenine… Gidenler, gölgelerini elleriyle toplayıp, Şenlikli bir hüzünle çekip gidenler. Kıvrılıp kalıyorlar kalbimin en tenha yerinde Şehir çığlıkla söylüyor, ölümün şarkısını.. Minarelerden yükseliyor dualarıyla güvercinler.
Erdem Bayazıt
Erdem Bayazıt
Òzleme dair...
♡Bunları senin için yazıyorum... Bu bir davet, sevgi daveti. İsterdim ki kelimeler çiçek çiçek eşiğine yağsın; isterdim ki kelimeler yıldız yıldız aydınlatsın odanı. Sönen gözlerimin bütün aydınlığı kıvılcımlaşsın onlarda. Kelimeler buseleşsin ve güvercinler gibi, kuğular gibi, kırlangıçlar gibi uçsun sana... ♧Cemil Meriç
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.