Rodoreda kitabını sonsözünde bir aşk kitabı olarak tanıtsa da, Güvercinler Gittiğinde okuyucunun İber yarımadasının en karanlık yıllarını sıradan bir kadının gözleriyle görmesini sağlıyor. Kitap cumhuriyete geçişin heyecanını, 1936'da savaşın beraberinde getirdiği vahşet ve hüznün izlerini taşıyor. Başını biraz sıkıcı bulmuş olsam da, okudukça kitabın ana karakteri Natàlia ile daha iyi empati kurmaya başladım ve kitabı iki günde bitirdim. Kesinlikle okunması gerekn bir kitap!
Bir Cuma gecesi Köroğlunu gerdeğe verdiler... İki hasretlik birbirine kavuştular. Efendi sarıldılar ama ne gibi: hasta su bardağına sarılır gibi, aç deve çakırdikenine sarılır gibi. Koçlar gibi vuruştular, güvercinler gibi emiştiler. Kutnu döşeğin üstünde murat alıp murat verdiler.
Darısı cümle hasretlerin başına.
Oysa ne çok kelime var dilimde zincire vurduğum avuçlarımda beyaz güvercinler özgürlüğe hasret,
Oysa ne çok beklemeklerim var,
Parmak uçlarımı ıslatanı yağmurlar sanıyordum
Oysa, kuşların gözyaşlarıymiş
#hiradanmektup
Büyüklere: "Pembe kiremitten bir ev gördüm, pencerelerinde sardunyalar, damında güvercinler vardı" derseniz, o evi bir türlü gözlerinin önüne getiremezler. Onlara: "Yüz bin franklık bir ev gördüm" demeniz gerek. O zaman: "Aman ne güzel" diye bağırırlar.