Savaşın, yoksulluğun, çaresizliğin işlendiği romanın çok samimi bir anlatımı var. Bilinç akışı tekniği ile yazıldığı için zaman zaman kopukluklar ve çevirideki ufak tefek hatalar okuma ve anlama zorluğu yaşatıyor.
Hikayeyi bize, dünyayı çocuk gözleriyle sürekli hayret ederek izleyen Natalia anlatıyor. Bu arada her bir eşyanın bolca tasviri var. :)
~ devamı spoiler içerebilir~
.
.
Natalia çok genç yaşta Quimet ile evlenir. Kocası ona Colometa (güvercin) adını takar. Böylece güvercin olur Natalia. Olayların akışı içinde güvercinler hayatını kabusa çevirir. Evini ve hayatını kaplayan güvercinlere karşı bir mücadeleye girişir. Hiçbir şeye karşı çıkmayan, başkaldırmayan Natalia için bu bir devrim niteliğindedir.
Savaş çıkar ve güvercinler gider sonunda. Bununla beraber her şey gider. Tutunacak hiçbir dalı kalmaz Natalia’nın. Yaşamın kıyısından bir başkası döndürür onu.
Romanın sonunda ise Natalia, geçmişine dair sembolik bir devrim daha yapar. Hüzünlü güzel bir aşk hikayesiydi severek okudum.
Merce Rodoreda kitabın sonunda, romanın yazılış öyküsünden söz ediyor. İyi edebiyat eserlerinin nasıl birbirini beslediğini anlatırken, Dante, Lawrence, Voltaire, James Joyce, Tolstoy, Balzac, Proust, Bernat Metge gibi ünlü yazarlarının isimlerini ekliyor.
ÜŞÜYORUM
Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum
Şeb-i deycurlarda gördüm, senin gömleğinin nakışını, ey cemalini görmek nasip olamayan sevgilim!
Kandiller kapalı, lambalar yorgun!
Bi-çareyim ve yüzüm bir müebbet solgun.
Sorarlar güvercinler bana nedendir diye.
Bende gözyaşımı bırakmaya korkarım o ay yüzlü sevgiliye...
S. K.