Geçen güzkü halinle anımsıyorum seni. Gri beren başında ve için öyle rahat. Gözlerinde çırpınır akşamın alevleri ve yapraklar düşerdi gönlündeki sulara. Devşirirdi yapraklar o çançiçeği gibi kollarıma dolanan ağır, dingin sesini. Susuzluğumu yakan başdöndürücü ocak. İçerimde kıvranan sümbül, tatlı ve mavi. Duyuyorum, gider ya gözlerin, uzaktır güz: gri bere, kuş sesi, evcimen yürek sonra ki derin özlemlerim onlara doğru göçüp öpüşlerim düşerdi mutlu, o kızıl korlar. Bir gemiden gökyüzü. Tarlalar tepelerden: Anıların ışıktır, dumandır, durgun sudur! Alacakaranlıklar yanardı gözlerinde. Dolanırdı içimde güz yaprakları, kuru.
Sayfa 29 - Varlık
bir aşığın umudu
“Eskiden buraya Sorular Meydanı dendiğini biliyor muydun?” diye sordum, imalı bir şekilde konuyu değiştirerek. “Öğrenciler kafalarındaki soruları kâğıt parçalarına yazıp rüzgâra bırakırlarmış. Kâğıdın avludan nasıl çıktığına bağlı olarak soruna cevap alırmışsın.” Elodin’in gösterdiği gibi gri binalar arasındaki boşlukları tek tek işaret ettim. “Evet. Hayır. Belki. Başka zaman. Yakında.” ... Denna’nın penceremde bıraktığı notu çıkardım. Onu bir kez daha yavaşça okudum. Ardından kâğıdın altına imzasını attığı yeri dikkatle yırttım. Denna’nın adını taşıyan ince kâğıt şeridi kıvırdım ve avludan eksik olmayan rüzgârın onu elimden koparıp geride kalmış az sayıdaki güz yaprakları arasında savurmasına müsaade ettim. Kâğıt avlu taşlarının üzerinde dans etti. Benim idrak edemeyeceğim kadar karmaşık bir düzenle dönerek daireler çizdi. Fakat hava kararana değin beklememe rağmen rüzgâr onu alıp götürmedi. Avludan ayrılırken sorum hâlâ Rüzgârın Evi’nde dolaşıyordu. Rüzgâr bir cevap vermese bile pek çoğunu ima ediyordu. Evet. Hayır. Belki. Başka zaman. Yakında.
Reklam
Birlikte günlük tutun; çocuğunuzun güz yaprakları arasında yalpalayan o hırpani ya arasını ya da kışlık yuvaları için yosun ve ince dallar toplamak için koşturan iki gri sincabı sözcüklere ve resimlerle tarif etmeye teşvik edin.
Sayfa 208Kitabı okudu
ŞİİR Anımsarım seni ben geçen güzkü halinle Başında gri beren ve o sakin yüreğin Günbatımı ateşi oynaşır gözlerinde Yapraklar dökülürdü nehrine benliğinin Bir asma dalı gibi dolanırdın koluma Tatlı, sakin sesinden yaprakların soluğu Beni sımsıkı saran mavi sümbülümsün sen Baş döndüren ey ocak, içimin tutuştuğu Güz kadar uzaklara dalarken bakışların — Gri beren, kuş sesi, avcı kadın yüreği — Uzaklar: acıların göçüp gittiği yerler Mutlu öpüşlerimin kızıl kor kesildiği Güverteden gökyüzü, tepelerden tarlalar Işık, duman ve durgun sudandı anılan O derin gözlerinde şafaklar yalazlanır İçinde tutuşurdu kuru güz yaprakları
Anımsarm seni ben geçen güzkü halinle Başında gri beren ve o sakin yüreğin Günbatımı atesi oynasır gözlerinde Yapraklar dökülürdü nehrine benliğinin Bir asma dal gibi dolanırdın koluma Tatlı, sakin sesinden yaprakların soluğu Beni sımsıkı saran mavi sümbülümsün sen Baş döndüren ey ocak, içimin tuluştuğu Güz kadar uzaklara dalarken bakışların ⁃ Gri beren, kuş sesi, avcı kadın yüreğin- Uzaklar: acıların göçüp gittiği yerler Mutlu öpüşlerimin kızıl kor kesildiği Güverteden gökyüzü, tepelerden tarlalar Işık, duman ve durgun sudandı anılar O derin gözlerinde şafaklar yalazlanır İçinde tutuşurdu kuru güz yapraklar
Bunların hepsi, büyük ölçüde Mithrandir'in öğütleri ve uyanıklığı sayesinde başarıldı ve savaşın son birkaç gününde, çok saygın bir efendi olarak kabul gördü ve beyazlar giyerek savaşa gitti, ama gitme vakti gelene kadar onun Kızıl Ateş Yüzüğü'nün taşıyıcısı olduğu öğrenilemedi. İlk başta bu yüzük, Limanların Efendisi Círdan'a
Sayfa 620 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Oracıkta tünüyorlardı. Baştan çıkarıcı kepaze yaşam tarafından oracığa savrulmuş, rıhtım ve bordur taşları üzerinde tünüyorlardı. Dalgakıranlar üzerinde, bodrum merdivenlerinin ortası çukurlaşmış basamaklarında. İskele ve dubalar üzerinde. Yaşam tarafından tozdan gri yollara, güz yaprakları ve yaldızlı kâğıtlar arasına savrulmuş. Kargalar mı? Hayır, insanlar! İşitiyor musun? İnsanlar!
Sayfa 32 - Kargalar Akşam Yuvalarına UçarKitabı okuyor
Karga Yüzlüler
Köprünün soğuk taş korkuluklarında ve çevreye morumsu pis bir koku yayan kanal boyunca uzanan buzdan demir parmaklıklarda tünüyorlar. Bodrum merdivenlerinin aşınmış basamaklarında tünüyorlar. Yol kenarlarında, yaldızlı kağıtların ve güz yapraklarının yanı başında ve parkın günahkar sıralarında. Evlerin kapısız duvarlarına yaslanmış, sırtlarını çapraz vermişler, uzakların özlemiyle dolu duvarlarda ve rıhtımın dalgakıranlarında tünüyorlar. Yitik, karga yüzlü, aşırı üzüntüden gri siyah, bağırmaktan kısık sesli, tünüyorlar. Tünüyorlar, tüm terkedilmişlikler, cansız, yerlerinden oynamış, karmakarışık tüyler gibi sarkıyor üzerlerinden. Sevdiklerince terkedilmişlikler, talihlerince terkedilmişlikler. Evlerin gölgesinin sisli alacakaranlığında, kapılardan ürkerek, katran karası ve kaldırım yorgunu tünüyorlar. Ayaklarında ince pençeli ayakkabılar, dünya öğle sonrasının erken inmiş pusunda gri tozlu, gecikmiş, önemsiz hayaller içinde, tünüyorlar. Dipsiz uçurumlarda, açlıktan ve sıla özleminden uykulu sallantılar içinde tünüyorlar. Karga yüzlüler (başka nasıl olur?) tünüyorlar, tünüyor, tünüyor ve tünüyorlar. Kim? Kargalar mı? Kargalar da belki. Ama insanlar en çok, insanlar. Güneş, saat altıda büyük kentin is ve dumandan oluşmuş bulutlarını kızıl sarıya boyar. Ve evler, akşamüzerinin ılıman aydınlığında kadifemsi mavi ve yumuşak kenarlıdır. Ama karga yüzlüler çaresizlikten ve kaçıp kurtulamadıkları insanlıklarından ciltleri beyaz ve üşümekten solmuş, yamalı bohça ceketleri içinde büzülmüş tünüyorlar.
Sayfa 29 - Kargalar Akşam Yuvalarına UçarKitabı okuyor
Leithian Destanı'nda anlatıldığına göre, yolda çektiği cefa öylesine büyüktü ki, azap dolu yılların ardından Doriath'a, saçı başı ağarmış ve beli bükülmüş halde tökezleyerek girdi. Ama yazın, bir akşam vakti ay ışığı altında Neldoreth ormanlarında yürürken, Esgalduin'in yanındaki çimenlikte solmayan çimenler üzerinde dans eden Thingol ile Melian'ın kızı Lúthien'e rast geldi. O anda yaşadığı tüm acıların izleri içinden silinip gitti ve büyüleniverdi, çünkü Lúthien, Ilúvatar Çocuklarının en güzeliydi. Giysisi, bulutsuz gökyüzü gibi masmaviydi, gözleri ise yıldızların aydınlattığı bir akşam vakti gibi gri; pelerinine altın çiçekler işlenmişti, saçları ise alacakaranlıktaki gölgeler kadar siyahtı. Hani ağaçların yaprakları üzerine düşen ışık, berrak suların sesi, dünyanın üzerine çökmüş sisin ötesindeki yıldızlar var ya, işte onun ihtişamı ve güzelliği tıpkı böyleydi ve yüzünde bir ışık parıldıyordu. Ama gözden kayboluverdi; Beren büyülenmişçesine sersemledi ve vahşi bir hayvan gibi her yana koşturarak uzun süre ormanda onu arayıp durdu. İçinden ona Tinúviel dedi; bu, Gri Elflerin dilinde Bülbül, yani Alacakaranlığın Kızı anlamına geliyordu; ona verecek başka bir isim de bilmiyordu. Ve onu uzaklarda, güz rüzgarlarında savrulan yapraklar ve kış vakti tepenin üzerinde parlayan bir yıldız olarak gördü, ama bacakları sanki zincirlenmiş gibiydi.
Sayfa 351 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
51 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.