Bir velî, ibadet etmek için bir
dağda inzivaya çekilmişti. Dağın eteğinde de bir pınar vardı. Bir gün,
atlı bir adam oradan geçip pınardan su içti. Fakat, içinde bin altın bulunan heybesini de orada unuttu.
O Burada, Erzurumlu İbrahim Hakk Hazretlerinin bu güzel dörtlüğünü mırıldanmamak mümkün değildir:
gittikten sonra, ikinci bir atlı geldi ve heybeyi yerde bulunca alıp götürdü. Daha sonra, sırtında odun taşıyan fakir bir adam geldi. Yükünü indirip su içti ve biraz dinlenmek için sırt üstü uzandı. Bu sırada, heybesini unutan atlı adam geri döndü. Onu yerde bulamayınca da, fakirden sordu. Fakir görmediğini söyledi. Fakat adam inanmadı ve onun aldığını zannederek kendisini döve-döve öldürdü. Olup bitenleri dağın başından izleyen velî, hayret ve taaccüp ederek: Allah'm! Neden böyle yaptın? Heybeyi başkası götürmüşken, niçin bu zalimi fakire musallat ettin?" dedi. (Veya, buna benzer bir tasavvuru aklından geçirdi.) Bunun üzerine,
gaipten bir ses ona şunları söyledi:
"-Sen kendi ibadetinle meşgul ol. AllahuTeâlâ nın
âlemdeki tasarruflarnın hikmetlerini bilmek sana düşmez. Bu masum gibi görünen fakir, vaktiyle heybe sahibinin babasını öldürmüş ve cinayetini gizlemişti. Şimdi, Allah teâlâ, bit vesile halk ederek maktulun oğlunun eliyle kısas gerçekletirdi.
Maktul da, heybeyi alanın babasndan bin altn çalmıştı Allah teâlâ, bu vesile ile maktulun vârisi olan oğlundan bu hakkı alıp diğerinin vârisi olan oğluna iâde etti/'
Hak erleri hayr eyler-
Zannetme ki gayr eyler.
Ârif an seyr eyler-
Mevlâ görelim neyler-
Neylerse güzel eyler."
Erzurumlu İbrahim Hakkı