Birçoğu konuya açıklık getirme maksadı ile;
EsselâmuAleykûm 1.yorumda "Şeriatcılar burda barınamıcaklar artik:))" diye yorum yapan sözde okur vatandaşımızın(şaibeli) sözlerini kâle alıp bir açıklama yapacağım. Şöyle ki; şeriatçılar bu ülkeye başka ülkeden gelmediler! Onların atası, soyu sopu şeriatçıydı. Sen kalkıp ta ne had bilmezlikle burda barınamazlar diye konuşursun be
Türk Edebiyatının En İyi 100 Romanı
Listedeki kitapların yorumunu dinlemek isterseniz: youtu.be/4ub09udsIk0 1. İnce Memed, Yaşar Kemal✅ 2. Tutunamayanlar, Oğuz Atay✅ 3. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar✅ 4. Huzur, Ahmet Hamdi Tanpınar✅ 5. Kara Kitap, Orhan Pamuk✅ 6. Bereketli Topraklar Üzerinde, Orhan Kemal 7. Aylak Adam, Yusuf Atılgan✅ 8. Aşk-ı Memnu,
Reklam
"Türk Edebiyatı'nın En İyi 100 Romanı" 1. İnce Memed - Yaşar Kemal 2. Tutunamayanlar - Oğuz Atay 3. Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar 4. Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar 5. Kara Kitap - Orhan Pamuk 6. Bereketli Topraklar Üzerinde - Orhan Kemal 7. Aylak Adam - Yusuf Atılgan 8. Aşk-ı Memnu - Halit Ziya Uşaklıgil 9. Benim
100 kişilik jüriye göre Türk edebiyatının en iyi 100 romanı
Hürriyet Pazar, eleştirmen, yazar, akademisyen, edebiyat öğretmeni ve yayıncılardan oluşan 100 kişilik bir jüriyle ‘Türk Edebiyatının Gelmiş Geçmiş En İyi 100 Romanı’nı listeledi. İlk sırayı Yaşar Kemal’in ‘İnce Memed’i aldı. İlk 10 şöyle:
Biz sadece yaşamak istiyoruz, insanca yaşamak...
Şu günlerde 1K’da “kadına şiddet” kapsamında öyle güzel şeyler okunuyor ki, bu farkındalığın kıvılcımlarını atan ve güzel bir etkinlik başlatan
Adem
Adem
Bey’e ve O’nu destekleyen herkese teşekkür ediyorum. Ben bu etkinliğe sadece “İstanbul Sözleşmesi” ile katıldım, çünkü diğer kitapları okuyacak ve kaldırabilecek gücü kendimde görmedim. Çünkü
Eski Bir İstanbul Hanımefendisi anlatıyor; Yıl 1919. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim. Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar. Biri avukatmış. Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum. Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum. Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı. (Ayşe'nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş.) dediler. Alt üst oldum, babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu. Yıkıldım. Nişanı atıp, ayrıldık. Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, bir de çocuğum olmuştu. 1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü. Bir gün Beyoğlu'nda rastladım ona. Oğlum yanımdaydı. Beni görünce titredi, ceketini düğümledi. Saygı göstererek durdu önümde. “Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim" dedi. "Olur." dedim. Bir büroya girdik. Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu. İçerde yardımcıları çalışıyordu. "Siz gerçekten avukat mısınız?" dedim. "Evet" dedi. "Peki, avukatsanız neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz ?" diye sordum. Durdu, başı öne eğildi. "Beni affedin" dedi. "İstanbul işgal altındaydı, her taraf İngiliz askeri kaynıyordu. Her şeyi didik didik arıyorlardı. Biz de Anadolu'ya, Milli kuvvetlere ancak, cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk. Bu ülke için hayati bir işti. Bunu size söyleyemezdim..!!"
Reklam
830 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.