Hani kimselerin uğramadığı metruk köşkler vardır, bahçesinde gelişi güzel büyümüş ağaçlardan görünmez olmuş köşkler. Sarmaşıklar sarmıştır her yanlarını. İşte çok konuşan bazı insanlar, kaygılarıyla baş etmeye çalışırken o köşkler gibi, yaprakların, kelimelerin arkasına saklarlar kendilerini, farkında olmadan. Nice mantıklı kelimeler söylerler ama duygularını göremezsiniz arada.
O insanların ve köşklerin içleri zengindir mutlaka ve mutlaka birkaç kırık cam vardır pencerelerinde, hüzünlü sonbaharlardan hatıra.
Türklük göktengridendir
Göktengri Türkle birlik
Göktengri türkün yanında
Türk kızı
Türk erkeği
Dünyanın en asil en güzel insanları
Aşkla dön özüne Türk
aşkla dön özüne Türk
Güneşten doğdu Türk
güneşle doğar Türk güneşle birlik Türk
güneşle bir Türk göktengri Türk le birlik
göktengri Türk ün yanında
en büyük ata gökbörü Oğuzkağan ın son ata gökbörü yüce başbuğ Atatürk ün izinde sonsuza dek
Şiddetli, çaresiz öpücükler, sonra... "Silah kullanmayı bilen bir kızdan daha seksi bir şey yok." Alt dudağımı dişlerinin arası- na alıp hafifçe ısırdı. "Ateş etmeyi ne zaman öğrendin?"
"Babam bana on bir yaşındayken öğretmeye başladı." Kollarımı boynuna doladım ve ellerimi sarı saç tutamlarının arasına gömdüm.
Geri geri kaçışını izledim. Siyah yorganın üzerinde kaymak gibi cildi mükemmel bir zıtlık sergiliyordu. Yastığıma
yaslandığında saçları tüm yüzünün üzerine dökülmüş; altın
zinciri, ebedi aşkımızın bir hatırası olarak boynundan sarkmıştı.
Hiç tereddütsüz yatağa tırmandım ve omuzlarımdan sarkan gömlekten kurtuldum. Ağzını, boynunu, kollarını,
Fakat şimdi ...
Şimdi o benimdi.
Muhtaç bakan gözleri yanıyor benimkileri arıyordu. Yanıtını kızaran yüzümde bulmuş olmalıydı, çünkü birdenbire
elleri baldırlarımı kavradı ve kaldırdı. İçgüdüsel olarak bacaklarıma belinin etrafına sardım.
Kendini bana iyice bastırınca inledim. Onun tamamını
hissetmek için yanıp tutuşuyordum. Dudaklarını
Ne zaman ki Kudüs'ü gördüm, işte o zaman hayatın arzusunu hissettim. Sevimli kızım, Kudüs'ü anlatmak için kelimeler yetersiz kalır. Kokusu her şeyden güzeldir. Manzarası dünyanın bütün güzel manzaralarından çok daha güzel, çok daha harikadır.
Bir çiçeği koparmadan koklamayı bilmiyorsunuz bayım.
Bir kadınla sevişmeden sevmeyi, Dövüşmeden barışmayı.
Siz insan olmayı hiç denemediniz bayım.
Ne güneşin küfür yemediği kaldı sizden ne yağmurun.
Çamurun içinden çıktık diyorsunuz ya hani,
Siz o çamuru bile kirlettiniz bayım.
Yaşıyorsunuz ama yaşattığınız kaç umut kaldı elinizde?
Dilinizde hep
Bir kekeme bilirim; dolaşır garip garip
Bir şehrin daracık sokaklarında
Kelimeler zincire vurulmuş gibidir
Dudaklarında
Ne ismini söyleyebilir doğru dürüst
Ne sevdiğine ilanıaşk edebilir.
Sormayın neden yalnız yaşadığını
Kusurunu bilir
O güzelim şiirleri hep içinden okur
Bu dert de çekilmez doğrusu
Güzel söylenilmiş cümlelerle doludur
Bütün uykusu
Günahsız harfler onun nazarında
Birer siyah heyulâ gibidir
Ay ışığında sevgiliye söylenen sözler
Rüya gibidir
"İçince az kekelermiş" diyorlar
Sarhoş gezdiği de hep bu yüzdenmiş
Ama neye yarar? İsmine bir kerre
Kekeme denmiş
Nasıl var olduğumuzdan bağımsız olarak nefes alabiliyor, konuşabiliyor, bir araya gelebiliyorsak, ağzımdan çıkan kelimeler kulağınıza, oradan zihninize, gönlünüze ulaşabiliyorsa, şuradaki ağaç, çiçek bize bir şeyler söylüyorsa ve onu görüp anlayabiliyorsak, teneffüs ettiğimiz hava etrafımızda var olmaya devam ediyorsa, her sabah güneş yeniden doğabiliyorsa bütün bunların kendi başına çok büyük bir nimet olduğunu, şükre vesile olduğunu düşünmemiz lazım.
Derin tefekkür insanı şükre götürür.
Heidegger'in güzel bir ifadesi var:
“Tefekkür, teşekkür eder.
Gerçek düşünce insanı şükre, teşekküre, hamde götürür.