Bir zamanlar bir üstat varmış. İnsanlar konuşmasını dinlemek için toplanmış. Söyledikleri harikulade imiş, sevgi sözcükleri ona kulak veren herkesin ta yüreğine işlemiş. Kalabalığın arasında bir adam, Üstadın ağzından çıkan her sözcüğü dinlemiş. Gönlü yüce olduğu kadar alçakgönüllüymüş de. Üstadın sözleri bu adamı öylesine derinden etkilemiş ki
"Emin misin? Çünkü içini kendi aletime saklıyo- rum. Kendimi tutmam zor olacak, ama yapabilirim. Peki ya sen?" diye sordu bacaklarının arasına ateşli ve ıslak bir öpücük kondurarak. Julia inleyerek ileri geri hareket etmeye başladı. "Evet, dilin muhteşem şeyler yapıyor bana." "Benim yöntemimle yapmalısın Julia."
Sayfa 39
Reklam
Ariflerden biri buyurmuştur: "Muhakkak Allah'ın bir kı- sım kulları vardır ki, Allah'ı sevmiş ve ona ünsiyet vermiş- lerdir. Böylece elden kaçırdıkları nesneler için gam yemek onlardan giderilmiştir. Onlar nefislerinin payıyla (lezzetiyle) meşgul değildirler. Zira onların padişahının (Allahın) mülkü tamdır. O padişah ne dilerse o olur. Binâenaleyh onlar için ne takdir edilmişse o onların eline gelir. Onların elinden kaçan ise, o padişahın onlar için takdir buyurduğu güzel tedbirlerdir."
Temiz kalpli soylu bir genç bir zamanlar bir güzel yüzlüye tutulmuş, sevmiş, belki âşık olmuştu. Fırsat el verdi ve bir gün bir kayıkta yalnız kaldılar. Kayık sahilden açıldı, derken fırtına başladı ve girdaba kapılıp devrildi. Uzaktan bir cankurtaran olayı gördü ve kulaçlarım hızlandırıp yanlarına geldi. İkisi de yüzme bilmedikleri için çırpmıyorlardı. Cankurtaran onlara yaklaşınca gence ulaştı ve bileğine yapıştı. O sırada genç elini çekip ona 'Önce sevgiliyi kurtar!' diyebildi. Birkaç saniye sonra da girdabın içinde kaybolup gitti." (Eski bir halk hikâyesinden...)
Güzel değilim hiç. Sevmemişlerdir beni herhalde. Zaten nasıl sever kişi? Ben sevmiş miydim ki? Aman bunları da düşünmüştüm. Yıllar yılı düşün­müştüm bunları da. Saçmaydı. Sıkıcı ve saçma. Bu sevi sözüne ötekilerce oymuştum bi ara, sevdi, sevmedi, se­viyorum, sevmedim... Olmayan bir nesneyi tasarlayıp ay­rımlarını saymış mıydım?
Öyle Bir Kainat ki Aleme Efendimizin (s.a.v) Nuru İnmiş.. Öyle Bir Nur ki aydınlığı iki cihana yetmiş Öyle bir kutlu iman ki İmanın kabul olursa Her günahına af inmiş !.. Her saniyesine ibadet sevabı verilmiş Ey iman eden kutlu gönül Tevbelerin dizilmiş, Günahların silinmiş Düşünsene Allah seni ne çok sevmiş
Sayfa 23 - Az Kitap
Reklam
Bence hayatın en güzel yanı sanırım hiçbir şeyin garantisisinin olmaması...Hep akıyor, hiç durmuyor.Olmaz dediğin şeyler oluyor, olur dediklerin bir bakıyorsun çoktan gitmiş, bitmiş bile.Seviyor dediklerin sevmemiş, kızıyor dediklerin hep sevmiş kollamış seni...
Bugün artık onu, beni en çok sevmiş olan en değerli sevgiliyi içime gömmüş olmaktan ötürü, büyük bir ürküntüye kapılıyorum. Ben onun mezarıyım. Toprak hiçbir şey değil. Ölüm. Filizler ve sürgünler, ağzımdan fışkırıyor. Onunkiler. Alabildiğine açık göğsümü güzel kokularla dolduruyor. Yeşil ve tatlı bir canerik, sessizliğini şişiriyor. Ölüm sessizliği.
Özdemir Asaf, eksikleriyle seven bizlerin durumunu çok güzel bir şekilde özetlemiş: Herkes fazlasıyla sevmiş, ben eksikleriyle de sevdim oysa...
"Sevdiklerimize teşekkürler: Var oldukları ve var olmamıza yardım ettikleri için onlara teşekkürler! Bizi sevenlere ya da sevmiş olanlara da teşekkürler! Sevgi ve minnet yan yanadır. Ebeveynlerimizin bize verdiği en güzel hediye, bizi sevmiş olmaları değil, bunu yaparak bize elimizden geldiği kadarıyla sevmeyi öğretmiş olmalarıdır."
Reklam
Yörü güzel yörü, yolun basmazlar Söyledipte şirin dilin kesmezler Güzel sevmiş deyi çekip asmazlar Koy ben de söylenem diller içinde Benim yârim gelişinden bellidir Ak elleri deste deste güllüdür Eşinden ayrılan neden bellidir Gezer melil melil iller içinde
“Tanrım bu nasıl hayat böyle! Düşlerle gerçeklik hep çatışma içinde!”
“Keşke hiç doğmasaydın şu dünyada, keşke sana hiç rastlamasaydım, keşke canlı bir varlık olacak yerde esinli bir ressamın yarattığı bir tablo olsaydın. O zaman resminin önünden hiç ayrılmaz, sonsuzcasına sana bakardım… öper, öperdim seni. Sonsuz güzel bir düş gibi seni yaşar, seni solur ve… mutlu olurdum. Başkaca hiçbir isteğim olmazdı hayattan. Uyurken, uyanıkken koruyucu meleğim olarak seni çağırırdım. Tanrısal, kutsal bir resim yapacağım zaman yine seni çağırırdım. Oysa şimdi… Ah ne korkunç bir hayat bu! Yaşıyor olmanın ne anlamı var? Bir delinin yaşamının, ailesi ve bir zamanlar kendisini sevmiş dostları için hoş bir yanı var mıdır? Tanrım bu nasıl hayat böyle! Düşlerle gerçeklik hep çatışma içinde!”
KAN PORTAKALI Doktor konuşuyor. İlk tümcelerden sonrasını duymuyorum artık. Adamın dudaklarına odaklanmış gözlerim, annemin korku bulamacı bir renge boyanmış yüzüneyse hiç bakamıyorum. “Akciğerin sol lobunda portakal büyüklüğünde kitle...” Portakal büyüklüğünde... Kan portakalı mı? Portakal bahçelerindeki tüm portakallardan nefret ediyorum o
sana iyi şeylerden bahsetmek istiyorum.iyi olan şeyler.iyi ve uzun olan.bizi sevgi dolu ve güçlü yapan şeyler.gülmeyi yeni öğrenen bir çocuk gibi acemiyim.sana anlatacak doğru dürüst bir gerçek ya da avutacak kadar güzel bir yalan bulamıyorum.sadece seni hayatımda üç kez görmüş ve unutamamış olabilirim.sadece seni sevmiş olabilirim.
Resim