Parmaklığın önünde durdu, ayakta, ateş etmeye koyuldu. Bu, dev bir öç almaydı artık; her patlama bir eski, uzak utancın intikamıydı. Parasına el süremediğim Lola’ya ateş! Yüzüstü bıraktığım Marcelle’e ateş! Bir el ateş, öpmek istemediğim, öpemediğim Odette’e! Bu yazamadığım, yazmaya cesaret edemediğim bütün kitaplar için; bu, kendime yasak ettiğim, gidemediğim tüm yolculuklar için, bu nefret etmek arzusuyla kıvrandığım, ama anlamaya çabaladığım bütün insanlar için, hepsi, herkes için! Ateş ediyordu ve yasalar havada uçuyordu, insanları sevdiğin gibi seveceksin, geber orospu çocuğu! Asla öldürmeyeceksin, geber bok soyu bok! İnsanoğluna, Erdeme, Dünyaya ateş: Özgürlük korkutmaktır; belediye alev alev yanıyordu, beyni alev alev yanıyordu: Kurşunlar vızıldıyordu, hava kadar özgür, dünya havaya uçacak, benimle birlikte. Ateş etti, saate baktı: On dört dakika otuz saniye, dünyadan, otuz saniyelik bir kısacık süreden öte bir isteği yoktu artık, otuz saniye, şu kiliseye doğru koşan güzel, mağrur subaya ateş etmesine yetecek otuz saniye; güzel, mağrur subaya ateş etti, yeryüzündeki bütün güzelliklere, sokağa, çiçeklere, bahçelere, sevdiği, sevmiş olduğu her şeye. Güzellik, hayasız bir sıçramayla uçtu. Ateş etti: Tertemizdi şimdi, tertemizdi, Tanrı kadar güçlüydü, özgürdü. On beş dakika.
Her yere yetişilir Hiçbir şeye geç kalınmaz ama Çocuğum beni bağışla Ahmet Abi sen de bağışla Boynu bükük duruyorsam eğer İçimden öyle geldiği için değil Ama hiç değil
Reklam
MENDİLİMDE KAN SESLERİ Her yere yetişilir Hiçbir şeye geç kalınmaz ama Çocuğum beni bağışla Ahmet Abi sen de bağışla Boynu bükük duruyorsam eğer İçimden öyle geldiği için değil
Buda bir ağacın altında meditasyon yapıyordu. Bu bir dolunay gecesiydi ve şehirden birkaç genç, felekten bir gece çalabilmek için ormana gelmişlerdi. Yanlarında bol bol şarap ve çok güzel bir fahişe getirmişlerdi. Buda’nın meditasyon yapmakta olduğu ağacın hemen yakınında yiyip içmeye, dans edip kadını soymaya başladılar. Hepsi sarhoş olduğu için
Ağa Hazretleri, büyük dostum, Koca Mimar Mehmed Ağa , Hicri 1027, Miladi 1618 yılında, o pek sevmiş olduğu İstanbul'unda, yetmiş sekiz yaşında vefat eyledi ve yine o pek çok sevmiş olduğu Üsküdar semtinde defnedilerek toprağa verildi. O'nun bu güzel, doyumsuz hayat hikayesi kitabını da tamamlamak, ne yazık ki amma ne de büyük şeref ki ; ben aciz kulunuza düştü. Allah gani gani rahmet eylesin, toprağı bol olsun. Cafer Çelebi Mimarnâme'nin aciz müellifi H.1027/M.1618
Sayfa 495Kitabı okudu
Sana her şeyi anlattım. Şimdi artık biliyorsun, hayır, yalnızca seziyorsun seni ne kadar çok sevmiş olduğumu ve bu aşk yüzünden omuzlarına hiçbir yük binmiyor. Benim eksikliğimi duymayacaksın -bu beni teselli ediyor. O güzel, aydınlık hayatında hiçbir şey şimdiye kadarkinden farklı olmayacak ... ölümümle sana hiçbir üzüntü vermiyorum... bu beni teselli ediyor, sevgilim.
Reklam
977 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.