Manevî hayat Tanrı’nın Ruhunun içimizde işleyişinden başka birşey değildir, bu nedenle sessizliğimiz ona hazırlığımızın büyük bir kısmı olmalıdır; çok konuşmak veya ondan zevk almak çoğu zaman Ruh’un ve Tanrı’nın sesinin içimizde konuştuklarını işitmekle elde edebileceğimiz bu iyiliğe büyük bir engel teşkil ederler. Dinî şeylerle ilgili retorik ve güzel konuşma diğer meselelerde olduğundan daha boş bir lafazanlıktır; gerçek fazilete, şu anda dünyadaki insanların çoğu gibi, tesirli sözcükler ve çarpıcı ifadeler işiterek veya söyleyerek ulaşacağını düşünen kimse çok fazla konuşabilir ama bu konuştuklarının çok azını cennette bulacaktır. —William Law
Tabîidir ki, asıl güzel açlık, değerli açlık, hakikete açlık; asıl susuzluk, gerçek susuzluk, öteye susayıştır. Âb-ı hayat peşinde olmaktır asıl susayış. İnsanın kendi sırrına, varoluşunun sırrına erişi, bir an bile Yaratıcısından uzak kalamama susuzluğu ve açlığıdır, gerçek açlık ve susuzluk.
Reklam
Gerçek şu ki kelimelerinle resmini yaptığın ben "gerçek ben" in tümüyle bir benzeridir, hem de çok özenli ve gerçek; ama benden daha güzel ve benden daha iyi...
Şimdiye kadar, hayatın zor ve başlı başına bir mücadele olduğunu düşünmüş, bu yüzden de çekim yasası gereği hayatı zor bir mücadele olarak yaşamış olabilirsiniz. Şimdi ise evrene; "Hayat çok kolay! Hayat çok güzel! İyi olan ne varsa bana geliyor!" diye haykırmaya başlayın. İçinizin derinliklerinde sizin tarafınızdan keşfedilmeyi bekleyen bir gerçek var; ve bu "Gerçek"; yaşamın size sunmak zorunda olduğu tüm iyi şeyleri hakettiğinizdir.
Yangın kalıntılarının bir köşesindeki ufacık yeşil otlar üzerinde güzel şiirler okuyan ozanlar yok mudur? Gerçeklerden kaçalım diye değil. Acılar zaten apaçık ortada. Bizler ne olursa olsun, kaygı duymadan yaşamaya niyetliyiz. Kaçmıyoruz. Yaşamı beklemeye alıyoruz. Bu kaygısızlık. Bizim duygularımıza tam olarak uyan ve hızla akan berrak suyun dokunuşuna sahip sanatın sadece artık asıl gerçek olduğunu hissediyoruz. Bir hayata ya da bir isme ihtiyacı olmayan kimseleriz. Öyle olmasaydık, bu zorluğun üstesinden asla gelemezdik bence. Havada uçan kuşlara bakın. İdeolojiler, felsefeler, yani "-izm"ler mühim değil. Böyle şeylerle üzerini kapatmak işe yaramaz. Sadece bir dokunuşla, o insanın saflık derecesi anlaşılır. Sorun dokunmaktır. Ritimdir. Etrafa zarafet saçmayan şeylerin hepsi taklittir."
Tesniye 6.10-12'den alıntı olan aşağıdaki ayet, Musa'nın 'Vaat Edilen Topraklar'a giderken yolda halkına verdiği vaazdan bir bölümdür: 'Tanrınız Rab atalarınız İbrahim'e, İshak'a, Yakup'a verdiği söz uyarınca, sizi vereceği ülkeye -sizin inşa etmediğiniz büyük ve güzel kentleri, sizin biriktirmediğiniz lüks eşyalarla dolu evleri, siz kazma vurmadan oyulmuş sarnıçları, sizin dikmediğiniz bağları ve zeytin koruları olan ülkeye- götürecektir. Orada yiyip doyacaksınız. O zaman, sizi Mısır' dan, o kölelik yurdundan çıkaran Rabbi unutmaktan sakının.' Yukarıdaki pasajda Musa'nın tasvir ettiği Yahudi Tanrısı, insanları yağmaya, soyguna ve hırsızlığa yönlendiren kötü bir ilahtır. Ancak, bu Tanrının bu olumsuz imajının üstesinden gelmenin pek çok yöntemi vardır. Edebi düzeyde, biri çıkıp verilen ayetlerin, iyi niyetli ve temel evrensel düşünceler sunan uzun bir metinden cımbızla seçilmiş üç adet satırdan ibaret olduğunu iddia edebilir. Metnin bağlamsal düzeyinde, aslında, Seçilmiş Halk'a hitap edenin; Tanrı olmadığı, gerçek ilahi mesajı iletmede başarısız olan Musa'nın kendisi olduğu iddia edilebilir, başka bir deyişle Musa onu yanlış anlamış veya hatta uydurmuş denebilir. Yahudi Tanrısını ve Yahudiliği çağdaş İsrailli yağmanın arkasındaki logos olmaktan kurtaracak daha pek çok yöntem vardır, fakat İsraillileri yağmacılar ve hırsızlar olarak sunulmaktan kurtarmak hiç de kolay değildir.
Reklam
Mantarlar, özellikle mikorizal mantarlar doğanın en güzel ve en gizemli oluşumlarındandır. Biz ancak toprağın üstüne çıktıklarında fark ederiz onları. Ama gördüğümüz sadece aysbergin görünen yüzüdür, çünkü onların gerçek hayatları toprağın altındadır. Ördükleri ağlar kilometrelerce uzayıp, hektarlarla ölçülen bir alana yayılır, yani onlar bütün hayatlarını ağaç kökleriyle arkadaşlık ederek geçirirler, gerektiğinde birinden diğerine haber götürür, gerektiğinde ise onlara su taşırlar. Eğer orman yaşıyorsa, yeryüzünde hayat devam ediyorsa bunun nedeni o mantarlardır. Kendimi bir şehirde yabancı hissettiğim anlardaki büyük ya da küçük hemen hepsinde yabancı hissederim- hep bunu hatırlar, bir kentin hayatının ancak kendisinin bize gösterdiği kadarına vakıf olabileceğimi ve onun asıl hayatına hiç yaklaşamayacağımı hissederim.
Güzellik, hele ki gerçek güzellik, entelektüelliğin basladığı yerde biter. Akıl, başlı başına bir abartı biçimidir ve birinde var olan uyumu bozar. İnsan oturup bir şeyi düşünmeyegörsün, bir anda safi burun, safi alın falan kesilir; korkunç görünür. Mürekkep yalamış, mesleğinde başarılı olmuş adamlara bir baksana; ne kadar da çirkinler! Kilise mensuplarını bunun dışında tutuyorum elbette. Zaten kilisede pek fazla düşünmezler. Bir piskopos, seksen yaşına geldiğinde de, on sekiz yaşındayken ondan söylenmesi istenenleri söylemeye devam eder, bu yüzden de, doğal olarak her zaman son derece güzel görünür.
"Varlık, rahmettir. "
Nasıl var olduğumuzdan bağımsız olarak nefes alabiliyor, konuşabiliyor, bir araya gelebiliyorsak, ağzımdan çıkan kelimeler kulağınıza, oradan zihninize, gönlünüze ulaşabiliyorsa, şuradaki ağaç, çiçek bize bir şeyler söylüyorsa ve onu görüp anlayabiliyorsak, teneffüs ettiğimiz hava etrafımızda var olmaya devam ediyorsa, her sabah güneş yeniden doğabiliyorsa bütün bunların kendi başına çok büyük bir nimet olduğunu, şükre vesile olduğunu düşünmemiz lazım. Derin tefekkür insanı şükre götürür. Heidegger'in güzel bir ifadesi var: “Tefekkür, teşekkür eder. Gerçek düşünce insanı şükre, teşekküre, hamde götürür.
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Hayatımda birçok sevinçli günlerim olmuştur. Fakat hepsinden güzel,hepsinden sevinçli olabi­leceğini umduğum bir tek gün daha olabilir.O gün seninle ve hiç ayrılmamacasına yaşayacağıma inanacağım gündür.Sen böyle bir günün gelebileceğini pek tahmin etmezsin. Doğrusu ben de edemiyorum.Ama hayattan da başka hiç­ bir beklediğim yok.Bugün için sana
Para, toplumsal statü, plastik cerrahi, güzel evler, iktidar konumları, bunların hiçbiri size mutluluk getirmez, uçup gitmeyen gerçek mutluluk sadece serotonin, dopamin ve oksitosin sayesinde olur.
Sokrates: Felsefeyi göklerden yeryüzüne indiren filozof
Sokrates’ten önce damla damla akan felsefe, ölümünün ardından gerçek bir sel olup taşar. Felsefeye olan bu ilgideki patlamanın nedeni nedir? Bunun sebebi kısmen, Sokrates’in felsefi sorgulamanın odak noktasını değiştirmiş olmasıdır.Sokrates’in felsefi sorgulamadan odak noktasını değiştirmiş olmasıdır. Sokratesden önce filozofların başlıca ilgisi, içinde bulundukları dünyayı ve etraflarında olup bitenleri açıklamaktı ki günümüzde biz buna, bilim adını vermekteyiz. Sokrates gençliğinde bilimle meşgul olmasına karşın bu uğraşı terk edip ilgisine insan doğasına çevirmiştir.(...) Cicero’nun da dediği gibi Sokrates, “felsefeyi göklerdeki yerinden aşağı çekip insanların kurduğu şehirlere indirmiş, evlere sokmuş ve hatta felsefeyi insanlara hayat, ahlak, iyi ve kötü olan üzerine sorular sormaya mecbur bırakmıştır.”
Sayfa 19 - 1: Felsefenin yüzünü yaşama dönmesi
Gerçek savaş acımasızdır. Savaş edebiyatı sırtüstü uzanıp okurken güzel ve kahramanca gelir. Ben de bir kez savaşa katılmak istiyorum, diye merak edersin. Ancak işin gerçeği farklıdır.
Bu güzel!
Bir insan sonsuz olabilir (devenir) [sonsuz haline gelebilir] mi? Bu noktada, aslında, şu şekilde yanıt verebiliriz: İn­sanda bir sonsuz fikri vardır, çünkü insan sonsuzu çok uzun zamandır düşünüyor. Sonsuz bir Tanrı olduğu­nu düşünmüştür, belki sonsuz bir sayı olduğunu dü­şünmüştür, sanal sonsuz ve edimsel sonsuz üzerine çalışmıştır. İnsan sonsuzu düşünür. Sorun, sonsuz düşünüldüğü için sonsuz olunup olunmadığıdır. Bazı fi­lozoflar, sonsuzu düşündüğümüz için, sonsuzla gerçek bir ilişkiye girdiğimizi, içimizde bir şeyin sonsuz oldu­ğunu düşünür. Örneğin Descartes, sonlu olan bizlerin içinde sonsuz fikri olduğu için, sonsuzla bir iletişimin olması gerektiğini söyler. Tanrı'nın bizim zihnimize bu sonsuz fikrini yerleştirdiğini düşünür. Belki yalnızca odur, zira, sonlu olarak, sonsuz fikrine nasıl sahip ola­bilirdik? Madem sonsuzu düşünüyoruz, onunla ilişki­de olduğumuzu düşünebiliriz.
Sayfa 37 - Monokl Yay. Birinci Basım: 2017 Haziran
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.