Aslı’yı avukat bir arkadaşımın ofisinde gördüm. Yeni boşanmıştı. Çok güzeldi, çok farklı ve çok sıradan, çok sade ve çok ışıklı, çok sessiz ve çok konuşkan, çok saf ve çok bilgili, çok kırılgan ve çok güçlü. Aynı anda birbirinin zıttı her şey olabiliyordu Aslı. Ben hangisine âşık olduğumu bilmiyordum. Henüz bitmiş bir evliliğin ardından, benimle birlikte olması için çok zorladım onu. O bende ne buldu? Bu sorunun cevabını eskiden, ben âşık olunmayacak bir adam değilim, diye yanıtlayabilirdim. Ama sevgiliyken, evlenirken, evliyken bal gibi biliyordum. Ben olmasaydım Aslı boşanmanın hemen ardından bir boşluğun içinde bulacaktı kendisini. Yeteri kadar sevilmemiş bir evliliğin ardından kendisini sevecek “şey” her neyse ona tutunabilirdi. Bir dil kursunda öğretmendi Aslı. Bir mali müşavirle evlenmiş. Anne babasını kaybetmiş. Karde- Şi yurtdışına gitmiş ve dönmemiş. Koca bir şehirdeki yalnızını doyurmaya yetmemiş kocası. Böyle anlatırdı onu. “Eğer Çok yalnızsan insan hastalıklı bir şekilde evlendiği kişinin nem kocası hem babası hem abisi hem çocuğu hem arkadaşıolmasını istiyor. Benimki sadece koca bile olamadı” demişti, 'hıhaf ki beni terk etme sebebini de “Ben senin annen değilim ve asla olmayacağım" cümlesinde dile getiriyordu