Son Ada tam olarak bir ütopya-distopya romanıdır. Romanın ilk kısmında herkesin yaşamak isteyeceği; sade, sakin, doğal güzellikleri olan, insanların barış ve hoşgörü içinde yaşadığı ada, eski bir başkanın gelip bütün ada halkının yaşamını değiştirmesi ile adeta cehenneme dönüşür.
Adayı yıllar önce çok varlıklı bir adam satın aldığında sevdiği birkaç dostunu da orada ev yapmaya teşvik eder ve böylece kırk hanelik bir topluluk oluşur. Birbirleriyle anlaşan, ellerindekiyle yetinmeyi seçen bu insanlar kendi kaynaklarıyla huzur içinde geçinirler.
Emekliler ve geçmişlerinden kaçmak isteyen orta yaşlıların yaşadığı Son Ada’da ki insanlar özlerinde iyi ve saflar ancak ataletleri ve otorite karşısındaki pasif tutumları, ellerindeki mutluluğu sonsuza dek kaybetme tehlikesini doğurur. Başta da bahsettiğim gibi adadaki kusursuz düzen ve huzur, emekliye ayrılan darbeci devlet başkanının adaya yerleşmesi ile bozulur. Eski başkanın ego savaşları ve kendi fikirlerini halka baskılayarak kabul ettirmesiyle olaylar doğal dengenin bozulmasına kadar gider. Kitapta aslında demokrasi adı altında tek kişinin yönetimi ile bozguna uğratılmış bir topluluğun yaşadıkları gözler önüne serilmiştir. Kitabı okurken demokrasi diktatörlüğün bir basamağı olabilir mi diye sormadan edemiyor insan.
Kitabın en güzel öğüdü ise Son Ada’da kazananların boyun eğen insan soyu değil de, haklı mücadelelerinden vazgeçmeyen martılar olması oldu benim için.
Keyifli okumalar.