Hacı Bayrâm-ı Velî'nin dilinden.
N'oldu bu gönlüm, n'oldu bu gönlüm?
Derd ü gamınla doldu bu gönlüm
Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm
Yanmadan dermân buldu bu gönlüm
...
"Bu Âl-i Osman bir sâdık soydur. Onlardan meşrû olmayan bir hareket sâdır olmamıştır. Onlar, ulemanın günah dediği hareket ve amellerden son derece kaçınmışlardır."
Nitekim onların bu sûrette davranışları sebebiyledir ki, Molla Fenârî, cemâate devam etmemesi sebebiyle Yıldırım Bâyezîd'in şahitliğini kabûl etmeme cesaretini
Bu terkiplerin en mânalısı İmparator Augustus’un şerefine toprağa dikilmiş mermer bir kaside olan Roma mâbedinin kalıntılarıyla yanı başındaki Hacı Bayram-ı Veli Camii’nin beraberce teşkil ettiği zıtlar mecmuasıdır. Bitmiş veya tam diyebileceğimiz hiçbir eser bu toprağın macerasını bu kadar güzel hulâsa edemez.
Atatürk Ramazan’da oruç tutan Müslümanlara karşı saygılı davranırdı. Milletin yüzüne baka baka su içmez, bazı davranışlarından vazgeçerdi. Hafız Yaşar Okur da Atatürk’ün Ramazan aylarındaki davranışlarını şöyle gözlemlemişti:
“Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez, ince saz heyeti Çankaya Köşkü’ne giremezdi. Kandil geceleri de saz çaldırmazdı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kur’an-ı Kerim’den bazı sureler okuturdu. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi. Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Veli ve Zincirlikuyu Camilerinden şehitlerin ruhuna Hatm-i Şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle cami hınca hınç dolardı.”
İlk Cumhurbaşkanı Atatürk, kendisini o makama getiren Türk halkının inancına işte böyle saygı gösterirdi. Atatürk oruç tutmasa bile, oruç tutan halkın ibadetine çok önem verir, çok saygı gösterirdi. Dine, dindara ve Müslüman’ın ibadetine saygılıydı.
Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılacağı 23 Nisan 1920 cuma günü, yurdumuzun her köşesinde milli ve dinî törenler yapılması maksadıyla uzun bir
program hazırlamış ve bu büyük tarih olayının bütün milletimize yüksek bir heyecanla duyurulması hususunda bir tamim yayınlamıştır. Yayınlanan bu tamimde, meclisin açılışının, özellikle kutsal gün olan cuma günü yapılacağı, manevi bir güç sağlaması
bakımından Hacı Bayram Veli Camii’nde kılınacak cuma namazını müteakip Kur’an-ı Kerim okunup dualar yapılacağı ve bilahare meclise gidilerek dua okunup kurban kesileceği, meclise gidilmeden önce hatim okunacağı ancak hatimin son bölümünün meclisin önünde okunacağı, yurt sathında da
Kur’an-ı Kerim ve hatim okunacağı ve Salavat-ı Şerife getirileceği, ayrıca cuma namazından önce uygun suretle mevlid-i şerif okunacağı belirtilmiştir. Bu tamim gereğince de 23 Nisan 1920 cuma günü, Ankara’nın Ulus semtinde, Hacı Bayram Veli Camii’nde kılınan cuma namazından sonra Peygamberimizin Sancak-ı
Şerif-i ve Sakal-ı Şerif-i taşınarak tekbirlerle, salat-u selamlarla, şimdi Ulus Meydanı altında müze olan meclis binasına gelinmiş, kesilen kurbanlardan, yapılan dualardan sonra saat 13.45’ten en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Beyin başkanlığında 120 milletvekiliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıp tarihî görevine başlamıştır.
Hak Teâlâ intikamın,yine abdiyle alır.
Bilmeyen ilm-i ledünni,ânı kul yaptı sanır.
Hacı Bayram-ı Veli
(Allah zalim kulunun cezasını vermek için başka bir kulunu vesile eder. İşin hakikatini bilmeyenler onu kuldan bilirler.)
Cenâb-ı Hakk'a vuslatta sınır yoktur. Hidâyet nasîb olmazsa kişiye, Nuh (as)'ın ömrü kadar ömrü de olsa nâil olamaz vuslata. Hayatında bir gün namazı ve orucu olmadığı halde Kelime-i Tevhid'le Cennet ve Cemâl'e eren şehid çoban Yesâr gibiler de, bir anda erer Hakk Teâlâ'nın lütfuna. Hacı Bayram-ı Velî'nin kapısına gelen Akşemseddin Veli gibi. "Sultanım! Ne tez yetişti bu köse" diyenlere, "Siz, emirlerim hususunda yorum yaptınız, o ise külliyyen teslim oldu" der. Es'ad-ı Erbilî (ks) ders aldığı gün hilâfete, beş sene sonra da, Kutb-ı Azam olma şerefine mazhar olur. Pîr-i Âzam'ın iki dakikalık teveccühüyle, menzîl-i maksûda erer Sâmî Ramazanoğlu (ks). Dedem Şeyh Mustafa Hulûsi (ks) enfiye kutusunun her bir defada çevrilmesiyle, letâiflerini geçe- rek seyr ü sülükünü tamamlar. Yedi kutb-ı cihânın bizzat gözetiminde olan Hacı Hasan Efendi (ks) on dört yaşında basîrete (gönül gözlerinin açılmasına), otuz beş yaşında kırklara, elli yaşlarında ğavsiyyet makâmına ve kutbiyyet sırrına erer. Peygamberân-ı İzâm'a baktığımızda görürüz bu seyrin şekillerini.
Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez incesaz heyeti Çankaya Köşküne giremezdi. Kandil geceleri de saz çaldırmazlardı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kur'ân-ı Kerîmden bazı Sûreler okuturlardı. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu ile dinlerlerdi. Ruhan çok mütelezziz olduğu her hâlinden anlaşılırdı.
Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Velî ve Zincirlikuyu Camilerinde şehitlerimizin ruhuna hatm-i şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle de cami hınca hınç dolardı. Atamın emirleriyle şehitlerimizin ruhuna hediye edilen bu hatm-i şerif kıraatlarında ilâhî nağmeler cami duvarlarında ihtizazlar yaparak dalga dalga yayılırdı. Bu esnada cemaat huşu içinde dinler, şehit kardeşlerinin, babalarının ve dedelerinin ruhlarının istirahatı için dua ederler, sıcak göz yaşları dökerlerdi.
Yazar kitabında bölüm bölüm önemli fikir adamlarından bahsetmiş . Her bölümün tanıtımı saçma bir şekilde başlasa da devamını beğendim. Manevi yönümüzü dinç tutmak için her devirde elini taşın altına koyup bu görevi üstlenen onlarca insan var. Hepsi farklı davaları üstlenen günümüzde bile hala etkileri süren kişiler. Kitapta şunlardan