Paraya endeksli olarak hizmet eden daha doğrusu hizmet etmiş gibi görünen kötü âlimler, yetkili bir kısım zalim kimselere şirin görünmek ve dünyevi menfaat elde etmek için dalkavukluk, yağcılık ve yalakalık yaparlar. Böyle kimseler sözde âlim, özde zalimdir. Elbette herkes ektiğini ahirette biçecek ve hak ettiği yere varacak!
Ebû Bekr "radıyallahü anh" buyurdu ki, (Aczini bilmek, anlamakdır. [Asl idrâk, kendinin aczini bilmekdir.] [Hak Sözün Vesikaları: 265.]
Reklam
Ve aradan yıllar geçti,yeni nesiller geldi.İsimler ve şekiller degişti,fakat degişmeyen tek şey vardı; hak ile batılın amansız mücadelesi:
Acaba hak vaki olsa ve ölsek gönlümüzde var olduğunu düşündüğümüz imanımızın acaba Allah katındaki karşılığı nedir?
Resulullah'ın ve ashabının, müşriklerden gördüğü çeşitli eziyet ve işkence hikâyelerini okuyunca, düşünen bir kişinin aklına gelen ilk şey, kendi kendine şu soruları sorması olacaktır: Resulullah [s] ve ashabı, Hak üzerinde oldukları halde, karşılaştıkları bu işkence de ne içindi? Madem onlar Allah'ın ordusudur, Resulullah [s] onların arasındadır, Allah'ın dinine çağrıda bulunuyorlar ve O'nun yolunda savaşıyorlar, peki niçin Allah [c] onları bu işkenceden korumadı? Cevap: İnsanın dünyadaki ilk özelliği mükellef oluşudur. Yani insan, Allah [c] tarafından içinde külfet ve meşakkat bulunan şeyleri taşımakla görevlendirilmiştir. İslâm'a davet işi ve Allah'ın adını yükseltmek için yapılan cihad ise bu yükümlülüğün bir parçasıdır.
هُوَ الَّذ۪ٓى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَ د۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ Kemal-i kat'iyyetle ihbar ediyor ki: "Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın getirdiği din, umum dinlere galebe çalacak." Halbuki o zamanda yüzer milyon tebaası bulunan Nasara ve Yahudi ve Mecusi dinleri ve Roma, Çin ve İran hükûmeti gibi yüzer milyon tebaası bulunan cihangir devletlerin edyan-ı resmîleri iken, kendi küçük kabilesine karşı tam galebe edemeyen bir vaziyette bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ın getirdiği din, umum dinlere galib ve umum devletlere muzaffer olacağını ihbar ediyor. Hem gayet vuzuh ve kat'iyyetle ihbar ediyor. İstikbal, o haber-i gaybîyi, Bahr-i Muhit-i Şarkî'den Bahr-i Muhit-i Garbî'ye kadar İslâm kılıncının uzamasıyla tasdik etmiştir. Lemalar -30 Ərəbcə olan ayətin mənası: (Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen odur)-Fetih suresi 48:28
Reklam
800 syf.
·
Puan vermedi
Bir Mektubu
232.MEKTUP MEVZUU: Dünyanın hakikati onun süslerinin çirkinliği bu düşük dünya muhabbetinin izale çaresi.. Bu münasebetle bazı hususların beyanı.. *** NOT: İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Hanlar Hanına yazmıştır. *** Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah: dünyanın hakikatini, onun süslü şeylerinin çirkinliğini, onun düşük evsaflı yaldızlı
Mektubat-ı Rabbani Tercümesi 1. Cilt
Mektubat-ı Rabbani Tercümesi 1. Ciltİmam-ı Rabbânî · Kitap Kalbi Yayıncılık  · 20228 okunma
19.Söz, Dokuzuncu Reşha
Evet hak aldatmaz, hakikatbîn (hakikati gören) aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnidir. Hakikatbînin gözüne, hayalin ne haddi var ki hakikat görünsün, aldatsın? ...
Sayfa 254
Habil mazlum, Kabil zalim İkiside insan soyu. Pekmez helal, Şarap haram İkiside üzüm suyu. Vakar helal, Kibir haram İkiside insan huyu. Cennet hak, Cehennem hak İkiside yolun sonu. Yarabbi sen bizi kötü soydan, kötü sulardan, kötü huy ve kötü sondan muhafaza eyle.
Hıristiyanlar, gene yeniden, din konuları üzerinde ve Kristus (İsa) hakkında neye inanacakları konusunda ayrılığa düştüler. Gruplara ve mezheplere bölündüler, her biri hıristiyan hükümdarlar nezdinde bir­birlerine karşı destek aradılar. Her devrin kendi mezhebi vardı. En so­nunda bu mezhepler üç mezhep olarak toparlandılar: bunlar Melekîler (Melchites - Yunan katolikler); Yakubîler (Jacobites); Nesturîler (Nestoriens) . Onların sapkınlıkları üzerine tartışmalarla bu kitabın sayfalarını karartmak durumunda olduğumuzu sanmıyoruz, bunlar yeterince bi­liniyor zaten. Soylu Kuran'ın gösterdiği gibi bunların hepsi (hak dinin­ den olmayan) imansızlardır. Onlarla bu konuyu tartışmak bize düş­mez. İslam'a dönmek (ihtida etmek) ile (korunan olarak) cizye ödemek ya da ölüm arasında seçim yapmak onlara düşer.
Reklam
Kendini Beğenen Âlimler
Başka bir kısım âlimler ise, bu huyları bilirler; ve yine bilirler ki, bu huylar din açısından kötü olarak değerlendirilir. Ancak, kendilerini beğendikleri için, bu sıfatlardan uzak olduklarını ve Allah'ın onları bu huylarla imtihan etmeyecek kadar yüce bir derecede bulunduklarını düşünürler. Yani onların zannına göre Allah, kendilerinin
Vicdan, Dinin yerini tutabilir mi ?
İyi vicdana sahib olabilmek için iyi bir din terbiyesi almış, ahlâkan çok yükselmiş, terbiyeli muhitlerde yaşamış olmak lâzımdır. Binâenaleyh, yalnız başına vicdân, insana, ne gaye-i hilkatını bildirir, ne gideceği yolu gösterebilir, ne de hayır ve şerri ayırdedebilir. Aynı zamanda hak ve vazîfenin, hayır ve fazîletin kâfi derecede ne mi'yârı, ne de kuvve-i te'yîdiyesi olamaz. Vicdân, dalâlete düşmemek ve yolunu şaşırmamak için kendisine yol gösterecek bir rehbere muhtaçtır ki, o da Vahy-i İlâhî'dir; Din'dir. Hakiki bir din terbiyesi almış, bu terbiyeden az çok istifade etmiş insanların vicdanlarıdır ki, kendilerini tamâmen fenâlıktan alıkoyarak fazilet yoluna sevkedebilir.
Resim