-Sen virânede gömülü bir hazinesin, ben ise felsefeye gönül bağlamış bir âvâreyim. Lütfedip sizden istifade etmeme izin verir misiniz? -Niçin? İstersen konuşalım; ama sözden ne çıkar? Şimdiye kadar kimbilir kaç hayvan yükü kitap okudun. Ne anladın? Hiç, değil mi? İnsanların bildikleri nedir ki? Ancak zevk ve bencilliklerini tatmin etmek için uğraştıkları zanaatler ile ilgili birtakım şeyler... Fakat Hak ve hakikat hakkında ne bilirler? Hiç!
Risale-i Nur neden okumalıyız,? Merak edenler SS atabilirim
zamanda dalalet, cehaletten geliyordu. Bunun yok edilmesi kolaydır. Bu zamanda dalalet, –Kur'an ve İslâmiyet'e ve imana taarruz– fen ve felsefe ve ilimden geliyor. Bunun izalesi müşküldür. Eski zamanda ikinci kısım, binden bir bulunuyordu; bulunanlardan ancak binden biri, irşad ile yola gelebilirdi. Çünkü öyleler hem bilmiyorlar hem kendilerini bilir zannediyorlar. Hem bundan evvelki asırlarda, müsbet ilimlerin, yirminci asırdaki kadar terakki etmemiş olduğu malûmunuzdur. Şu halde, bu asırda dünyaya yayılmış olan dinsizlik ve maddiyyunluğu kökünden yıkabilmek, hak ve hakikat yolunu gösterip beşeri, sırat-ı müstakime kavuşturmak, imanı kurtarabilmek için ancak ve ancak Kur'an-ı Hakîm'in bu asra bakan vechesini keşfedip, umumun müstefid olabileceği bir şekilde tefsir edilmesi, elbette bu asırda kabil olacaktır. Sözler
Reklam
Belki her kavgada bir hak, bir haklı ve bir haksız vardır. Fakat aşkta ne hak, ne haklı, ne haksız, hatta ne de bir hakikat vardır. Onda yalnız bütün bunların yokluğundan var olan bir şey, güzellik vardır.
Belki her şey hakikattir. Belki her kavgada bir hak, bir haklı ve bir haksız vardır. Fakat aşkta ne hak, ne haklı, ne haksız, hatta ne de bir hakikat vardır. Onda yalnız bütün bunların yokluğundan var olan bir şey, güzellik vardır.
Sevgiliye MektupKitabı okudu
İslâm, bir medeniyetin, gerçek medeniyetin, hak medeniyetin, hakikat medeniyetinin adı olarak, başka medeniyetlerin getirdiği sözde ideolojilerle sentez yapmaya muhtaç değildir...
❝ Son Derece Önemli Bir Nasihat..
Abbas ibn Hasan (Allah ona rahmet etsin) şöyle demektedir: "Bilesin ki, senin fikrin her şeyi ihata edemez. Bu sebeple mühim olanları bir tarafa ayır. Ayrıca herkesle ilgilenemezsin, ilgi ve teveccühünü hakikat ehli insanlara tahsis et. Keza cömertliğin de herkese şamil olamaz. Onu da fazilet sahibi insanlara sakla. Gece ile gündüz devamlı gayret etsen bile, senin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmez. Bu sebeple yapacağın işler ile bırakman gereken işleri birbirinden iyi ayır. Düşünceni mühim olmayan ile meşgul ettiğin takdirde, mühim olanı hakir görmüş olursun. Batıl yolda sarf ettiğin malı hak yolda sarf etmek istediğinde çoktan elinden çıkarmış bulunursun. Ahlakı eksik kimselere ilgi ve alaka gösterdiğin zaman, zora düştüğünde faziletli kimselere teveccüh göstermememin sıkıntısını çekersin. İhtiyacın dışındaki şeylerle gece ve gündüzünü meşgul etmen durumunda ihtiyacın olanı bir köşeye itmiş olursun ."
Sayfa 90 - Otto YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Herkes, kâinatı kendi âyinesiyle görür. Cenab-ı Hak insanı kâinat için bir mikyas, bir mizan suretinde yaratmıştır. Her insan için bu âlemden hususi bir âlem vermiş. O âlemin rengini, o insanın itikad-ı kalbîsine göre gösteriyor. Mesela, gayet meyus ve matemli olarak ağlayan bir insan, mevcudatı ağlar ve meyus suretinde görür; gayet sürurlu ve neşeli, müjdeli ve kemal-i neşesinden gülen bir adam, kâinatı neşeli, güler gördüğü gibi; mütefekkirane ve ciddi bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcud ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür. Gafletle veya inkârla ibadeti terk eden adam; mevcudatı, hakikat-i kemalâtına tamamıyla zıt ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve manen onların hukukuna tecavüz eder.
Bir defasında bana, dayım dediği Bahariye Mevlevihane'si Şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede'nin bir gazelini okumuştu. Yıllar sonra bu gazeli, bir dostumun şiir defterinde buldum ve rahmetli Nizâmeddin Bey'i hatırladım. Fahreddin Dede'nin, 'Vermezler' redifli bu enfes gazelini, Nizâmeddin Bey'e rahmete vesile olması dileğiyle bu çalışmamıza derc ediyorum: “Serîr-i bezm-gâh-ı fakrı her bir câna vermezler Değil her cânâ yâhû belki cânâna vermezler Efendi umma sen âb-ı hayât-ı bâdeden hisse Anı insâna tahsîs etdiler hayvâna vermezler Kadem rencîde kılma zahmet etme zâhidâ zîrâ Sımât-ı bezm-i 'irfânı kuru 'unvâna vermezler Gidip beyhûde bâr olma miyân-ı cur'a-nûşâna Bu 'işretgâh-ı ma'nâda sana peymâne vermezler Vücûdun hâk-i hırmen etmeyince seng-i gam Fahrî Hakîkat hırmeninden kimseye bir dâne vermezler.”
Sayfa 40
Belki her şey hakikattir. Belki her kavgada bir hak, bir haklı ve bir haksız vardır. Fakat aşkta ne hak, ne haklı, ne haksız, hatta ne de bir hakikat vardır. Onda yalnız bütün bunların yokluğundan var olan bir şey, güzellik vardır.
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Reklam
"Dinlere ve inançlara doğruluk ve yanlışlıkları üzerinden bakmam. Hepsi hurafedir bana göre. Bu yüzden hangi inanç doğru hangisi yanlış, hangi din hak hangisi batıl tartışmaları saçmadır. Yaklaşımım antropolojiktir. Tüm inançların kökeni insan muhayyilesidir, insan psikolojisidir, evrimsel süreçlerdir, tarihsel ve sosyolojik koşullardır. Dinsel inançlar, insanoğlunun metafizik alana dair, muhayyilesini kullanarak yaptığı mülahazalardır. Tüm bunları kendi üretti sonra da bu inançları tarihsel süreçte kurumsallaştırarak onlara esir oldu. Bu yüzden dünyada hakikat kelimesinden daha aldatıcı ve aslının zıttı bir kelime yoktur. İdrak alanımızın dışındaki alana dair zanlar, tasarılar, tahminler gerçek olanlardan bile daha gerçek birer hakikat veya din olarak pazarlanıyor."
Sayfa 21 - e-bookKitabı okuyor
Her okuyan, Don Kişotlaşır. Yani gurur olur, feragat olur. Don Kişot istikbâle taşan bir mazi. Hattâ bazen tek başına hak ve hakikat. İnsanların zincire vurulmasına tahammülü yok, zulma tahammülü yok.
Sayfa 398 - İletişim Yayınları, 16.Baskı: 2005-İstanbul
İzm'lerin Soylu Perdeleri!..
~•~ Sırtlan ve pars gibi parçalayıcı canavar haline gelmiştir kapitalizmin, komünizmin veya faşizmin ve benzeri ideolojilerin devleti. İnsan ruhu, bu devlerin elinde paramparça edilmekte, insanlık onuru, bu tarih öncesi, jeolojik devir canavarlarını ansıtan devletlerin ayağı altında ezilmekte. Özgürlük, hak, eşitlik, emek gibi kutlu kavramlar, bunların yalancılıklarını örten soylu perdelerdir. Bu perdeleri de hakikat sistemlerinden, bin bir parça ederek, âdeta arkeolojik kazılar yaparken onların parçalarını bularak ve anlamına ermeden ruhlarına zıt çerçevelere yerleştirerek kullanmakta, işlemekte ve aşındırmaktadırlar. ~•~
Acımak…Ben insan ruhlarındaki derinliğin ancak onunla ölçülebileceğine kaniyim.Evet,dibi görünmeyen kuyulara atılan taş nasıl çıkardığı sesle onların derinliğini gösterirse başkalarının elemi de bizim yüreklerimize düştüğü zaman çıkardığı sesle bize kendimizi , insanlığımızın derecesini öğretir … Fikrimce yanlız doğruluk hastalığı, bir hak ve hakikat meselesi etrafında toplanmak kabiliyeti bir cemiyeti mesut etmeye kafi gelemez
Bakara suresi -88. Ayet
Hz. Peygamber(sa), Yahudilere kendi tarihlerinden hatırlatmalarda bulunarak kollektif hafızalarını harekete geçirmek isterken, amacı onları zaten aşina oldukları Hak ve Hakikat'le yüz yüze getirmeye çalışmaktı. Ona verdikleri cevap ilginç: "Bizim bu işlere karnımız tok veya bi bunları biliyoruz, kalplerimiz bunlarla dolu. Bilgi, hikmet, kıssalar, öğütler bizim yabancımız değil, sen tereciye tere mi satmaya çalışıyorsun? Biz bunları biliyoruz ve buna rağmen çağrına olumlu cevap vermiyoruz" der gibi tepki gösteriyorlar. Söz konusu ret Nisa, 155'te tekrar edilmektedir.
Sayfa 224 - Çıra YayınlarıKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.