İnsan olmanın bedeli neydi?
Sayfa 455 - Doğan KitapKitabı okuyor
"Dertlerinizi başkalarına anlatmayın. Çoğunun umrunda olmaz, geri kalanı ise memnun olur."
Reklam
Hiç uykum yok. Hiç uyuyamıyorum. Domuz gibi içiyorum. Ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum. Sabaha beş saat var.
Babamın ‘sen artık büyüdün kendine de bir rakı koy’ dediği akşam geldi aklıma. Biraz daha büyümüştüm. Hayatı ve dünyayı sek içecek kadar! İlk dakikalar biraz başım döndü ama sonra alıştım. Suratıma çakırkeyif bir gülümseme yerleşti. Aldığım her nefeste beynim uyuştu. Yürürken ses çıkaran aklımdaki düşünceler, parmaklarımın üzerinde balerinler gibi uçmaya başladılar. Başlamıştı hayat sarhoşluğu. Elbet bunun da koması vardır. Ben ona da girerim. Kalmam üç beş kadehte. Boş şişeleri duvara fırlattığım gibi dibini görmeden bırakmam hayatı da! Ve nefesimi tuttum. En derine, en dibe inebilmek için. Bıraktım kendimi hayat okyanusuna. Beni dibe çeken zihnimin ağırlığıydı. Ve dibe daha çok var. Ama gidiyorum. Yavaş yavaş. Ayaklarına beton dökülmüş bir mafya kurbanı gibi… En derine. Dünya yuvarlak. Hayat da öyle. En derini aynı zamanda en yükseğidir hayatın. Nereden baktığına bağlı. Nerede doğduğuna. Doğduğun yerden ne kadar uzaklaştığına bağlı. Elindeki şişede ne kadar hayat kaldığına bağlı…
Bazı anılar insanı nerede olursa olsun, alır götürür her şeyin başladığı yere. Eve! Herkesin bir şekilde bir evi olmuştur. Ve her şey orada başlar. Kapılarının kilitlenmesinin hoş görülmediği o evlerde. Samimiyetin bozdurulup harcanabileceği o evlerde. Herkesin birbirini dinlediği ama duymadığı bir evi olmuştur elbet!
Kendi deliliğimden bir şato yapmıştım. Mermerden bir şato. Kurtulmamın imkanı yok. Tek yaptığım ölümü beklemek.
Reklam
Kaldırımlar güzel. Ama bir de üzerinde yürüyen şu insanlar olmasa!
Kimseyi görmek istemiyorum. Kimseyle konuşmak istemiyorum.
Çok aşığı var İstanbul’un. Paris ve New York gibi. Çok bağımlısı var… Eski, yeni. Binalar, yokuşlar. Hiçbir şey ifade etmiyorlar bana. Hatıralarım beynimde benim. Betonun üstünde ya da ahşap bir evin avlusunda değil! Tek tavan gökyüzüdür. Gerisi her yerde aynı.
Uykusuzluk...
Kimsenin bilmediği kuralların işlediği uykusuzluk felsefesi. Her uykusuzun kendine ait teorilerle dolu bir evreni vardır. İçinde hiçbir misafir bulundurmayan bir evren! Yaşarken ölmeyi, ölerek yaşamayı sadece uykusuzlar bilir. Gözlerinin altında biriken her küçük torba gördükleri hayallerle doludur. O her torbada ayrı bir hayal saklıdır uyanıkken görülen. Gerçek dünyayı küçümsemek hatta reddetmek ise kendiliğinden gelir. Yatağı olmayan insanların birilerini dinleyecek kadar sabrı yoktur çünkü. İnsanın kendine verebileceği en acılı cezadır uykusuzluk. Dayanılması en zor olanıdır.
Reklam
hiçbir şey ses çıkarmasın! bütün eşyaları sussun!
duyulmasın hiç bir şey anlaşılmasın uyumadığım herkes uyurken benim odamda çıplak ayakla volta attığım...
"Ben hataydım. Altı milyarda gelen bir hata! Hazırdım iade edilmeye..."
beynimize işlenmiş bir ilkel insan dönmesiyle doğarız yemek yemek, uyumak, bağırsaklarımızdakileri çıkartmak dışında yaptığımız her şey fazladandır üremek dahil.
"Belki de tek sorun şuydu: biz ne istediğimizi bilememiştik hiçbir zaman. Ve dolayısıyla her şeyi deniyorduk."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.