Bir inkarcının atomdan başlayan, hücreye, organlara, bedene, dünyaya, gezegenlere, güneşe, yıldızlara hâkimiyet kurma çabasından bahseder. Bu yolla inkarı kabul ettirmeye uğraşan bu kişiye her gittiği yerde haddi bildirilir.
Ayet'ül KübraBediüzzaman Said Nursî · Sözler Neşriyat · 2000603 okunma
Aman aman bir macera, bir olaylar silsilesi yok. Bilindiği üzere kitabın ana teması "macera " olarak anılıyor. Karakterler üzerinde belirginlik ya da bir hakimiyet duygusuyla tatmin olamıyorsunuz sebebi ciddi anlamda araştırma yapılmış ve gerçek hayatta olması gerektiği gibi tecavüze uğrayan mağdurların psikolojik sorunları, yaşam tarzları, hayata bakış açısı ve üstesinden gelme şekli var. Kitap kurgu olmasına kurgu ama peri masalı da değil ha deyince sorunlar çözülmüyor nihayetinde . Bu açıdan kitabı oldukça beğendim.
Kitap bitimleri çok yumuşak - sert de olabilir karar veremedim henüz-bir geçiş sağlıyor sanki bölüm değiştirir gibi bir akıcılık var.
Keyifli okumalar...
Devletimiz şu şekilde kurulmuştur: XI. Yüzyılda anayurtta, yani Türkistan'da Karahanlılar sülalesi vardı. Anayurt dışında ve Karahanlılarla sınırdaş olarak da yine Türkler tarafından kurulmuş Gazneliler devleti bulunuyordu. Atalarımız olan Türkmenler, yani Oğuzlarla Karlukların Müslüman çoğunluğu bu iki Türk devleti arasında onların hakimiyet ihtiraslarına alet olduktan sonra Gazneliler tarafından kendilerine verilen topraklara girdiler. Fakat askerliklerindeki kuvvet ve şiddet dolayısıyla tabi oldukları devleti ürkütmekte gecikmediler. Gazneliler, Türkmenlerin kudretini kırmak için başkanları Arslan Yabgu'yu yakalayarak hapsettilerse de başlarını kaybetmek onların gücünü kırmak şöyle dursun, aksine hınçlarını arttırdı ve Gaznelilerle yapılan bir sıra çarpışmalardan sonra nihayet 1040 ta kazanılan Dandanakan Meydan Savası ile Horasan'da bağımsız bir devlet kuruldu. İşte Horasan'da kurulan bu devlet, İslam müverrihlerinin Selçuk Devleti dediği bu yeni teşekkül, bizim devletimiz, yani Türkiye'dir.
Fena değil diyebileceğim bir roman. Blake adında havaalanında çalışan bir genç, Cessna marka bir uçağı kaçırır ve Shepperton adlı kasabada nehre düşer. Ölüp ölmediğinden emin değildir ama kendisine bir takım güçlerin geldiğini hisseder. Kasabadaki önemli kişiler olan Peder Wingate, bayan St. Clair, doktor Miriam St. Clair, Stark, sakat çocuklar Jamie, Rachel ve David ile ilişkiler kurar. Kendi kendine uçabilmektedir ve kafayı kuşlar, cinsellik ile bozmuştur. Kasaba ve insanları üzerinde hakimiyet kurar. Ancak bunun da bir bedeli vardır. Kasabayı terk edemez. Bütün bunlar kendi gördüğü bir rüya mıdır? Yoksa kendisi hariç herkes mi rüya görmektedir? Gerçekte ölü müdür? Değilse bütün bu olanların anlamı nedir? Her ne kadar dili ağır olsa da keyifle okunan bir roman.
Sünni İslam’ın doğası, özellikle de Türkiye’deki dönüşmüş şekli, Kemal’in din konusunda insafsız saldırılar yapmasına ve din adamlarını kolaylıkla devlet denetimine sokmasına imkân veriyordu. Asırlardır hem politik hem de dini iktidarı elinde tutan padişaha sadakatle koşullanmış olan Türkiye Sünnileri devletin karşısında boyun eğme alışkanlığındaydılar. İran’da çoğunluğu oluşturan Şii Müslümanlara ise başka şey öğretilmişti: dine bağlılık devlete bağlılıktan önce gelir, adalet sadakatten daha yüksek bir değerdir ve din adamı hiçbir zaman dünyevi güç önünde boyun eğmemelidir. Bu durum Kemal’in dini kurumlar üzerinde hâkimiyet kurmasını ve Rıza’nın da İran’da bunu yapamamasını sağladı.