“Bir erdemi aşırıya vardırmasaydı dünya onun hatırasını saygıyla anacaktı.“ diyor daha ilk sayfada yazar.
Michael Kohlhaas kendi halinde bir at taciri. Bir Sakson soylusu haksız yere iki yağız atına el koyuyor ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Kohlhaas için bu at meselesi olmaktan çıkıyor, kendi adaletini sağlamak için her yola başvuruyor.
Kohlhaas adalete ulaşma yolculuğu boyunca, davasında haklı olmasına rağmen mahkemeden istediği sonucu alamayınca Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi’nde belirttiği “ilk ve doğal haklarına” kavuştuğu bilinciyle hareket ediyor. Çünkü toplum sözleşmesi bir kere ihlal edilmiştir ve ona göre topluluğun kanunları onu artık koruyamamaktadır. Buna göre, sözleşmeye bağlı özgürlüğe karşılık, o zamana kadar vazgeçmiş olduğu doğal özgürlüğüne tekrar kavuşur ve hakkını kendi gücüyle alma
yetkisini tekrar elde eder.
Michael Kohlhaas, bir solukta okunacak bir kitap gibi dursa da okuması oldukça ağır bir kitap oldu benim için. Ancak yine de yazar, dönemin feodal yapısının yozlaşmışlığını basit, öngörülebilir ama etkili bir dille bizlere aktarmış, bu anlamda okuru pişman etmeyecek bir eser olduğunu düşünüyorum.