"Bir tarafsızlık içinde okumayalı kaç yıl oldu? Yazmam gerekenle arasında ilişki kurmadan, başkalarının yazdığı bir kitaba şöyle bir teslim olmayalı kaç yıl oldu? Dönüyorum, beni bekleyen yazı masamı, kâğıt takılı daktilomu, başlamam gereken bölümü görüyorum. Yazının kölesi olalı beri benim için okuma keyfi kalmadı. Yaptığım işin amacı, dürbünümün lenslerinin çerçevesi içinde kalan şezlongdaki kadının ruh hali ve bu bana yasaklanmış olan bir hal..."
Yalnız bir şeye dayanmak artık benim için mümkün değil: Her şeyi kafamda yalnız başıma saklayamayacağım. Söylemek, bir şeyler, birçok şeyler anlatmak istiyorum... Kime?.. Şu koskocaman dünyada benim kadar yapayalnız dolaşan bir insan daha var mı acaba? Kime, ne anlatabilirim? On seneden beri hiç kimseye bir şey söylediğimi hatırlamıyorum. Boşuna yere herkesten kaçmış, boş yere bütün insanları kendimden uzaklaştırmışım; ama bundan sonra başka türlü yapabilir miyim? Artık hiçbir şeyin değişmesine imkân yok... Lüzum da yok. Demek böyle olması icap ediyormuş. Yalnız söyleyebilsem... Bir kişiye olsun içimdekileri dökebilsem... Bunu sahiden istesem bile artık böyle bir insan bulmama imkân yok... Bende arayacak hal kalmadi... Kalsa da aramam... Zaten bu defteri neden aldım? Küçük bir ümidim olsa, dünyada en sevmediğim bu yazmak işine kalkışır mıydım? İnsanın muhakkak kendini boşaltması lazım... Dünkü hadise olmasaydı... Ah, dün her şeyi öğrenmiş olmasaydım... Şimdi eski ve belki de rahat hayatım devam edecekti...
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Hepiniz birlik olup beni öldürmeye mi niyet ettiniz? bütün şehir, evimin içindekiler dahil olduğu halde, hep birden bana hücum etmeye, beni mahvetmeye mi karar verdiniz? Yusuf! Sen bari bana neler çektiğimi anlayacak, bana acıyacaktın. Çıldıracağım be oğlum, anlamıyor musun?...Çıldıracağım. Bu hal biraz daha devam eder, herkes bana karşı cephe almaya başlarsa ya başımı alıp kaçacağım, yahut da kafama bir kurşun sıkacağım. Muazzez'i Şakir'e vermeyelim diyorsun, değil mi? Âlâ! Bunu ben de istemiyorum...Fakat ne yapalım? Bir akıl biliyorsan söyle de onu yapayım. Yalnız, benim daha fazla uğraşmaya takatim kalmadı. İşi daha fazla sürüklemek, bir sürü kurnaz ve insafsız kurtlarla uğraşmak, onlara her gün ayrı bir bahane bulmak, onların şimdi pek de saklı olmayan tehditlerini anlamamazlıktan gelmek ve hepsine güler yüzle, kibar kibar cevaplar vermek artık elimden gelmiyor. Ben de insanım Yusuf, ben de etten ve sinirden yapılmış bir mahlukum. Bana da biraz acıyın!
Ben de günahkâr kullarındanım Allahım....
Bir "Kulhuvallahi" bilirim dualardan,
Bir de "Yarabbi şükür" demeyi doyunca.
Bir kere oruç tutmam ramazan boyunca,
Ama çekmediğim kalmadı sevdalardan.
Ben de günahkâr kullarındanım Allahım!..
Mapushane etrafında dikenli teller
Birbirine kenetlenmiş bağlı bilekler
Sağımda solumda hasret çekenler
Tezgel babam tezgel görüş gününe
Tahammüle hal kalmadı garip gönlümde
İki kelimeyle anla derdimi
Feryat etsem duyuramam sesimi
Ölmeden göreyim güzel yüzünü
Tezgel babam tezgel görüş gününe
Tahammüle hal kalmadı garip gönlümde
Yalnız bir şeye dayanmak artık benim için mümkün değil: Her şeyi kafamda yalnız başıma saklayamayacağım. Söylemek, bir şeyler, birçok şeyler anlatmak istiyorum... Kime?... Şu koskocaman dünyada benim kadar yapayalnız dolaşan bir insan daha var mı acaba? Kime, ne anlatabilirim? On seneden beri hiç kimseye bir şey söylediğimi hatırlamıyorum. Boşuna yere herkesten kaçmış, boş yere bütün insanları kendimden uzaklaştırmışım; ama bundan sonra başka türlü yapabilir miyim? Artık hiçbir şeyin değişmesine imkân yok... Lüzum da yok. Demek böyle olması icap ediyormuş. Yalnız söyleyebilsem... Bir kişiye olsun içimdekileri dökebilsem... Bunu sahiden istesem bile artık böyle bir insan bulmama imkân yok... Bende arayacak hal kalmadı... Kalsa da aramam... Zaten bu defteri neden aldım? Küçük bir ümidim olsa, dünyada en sevmediğim bu yazmak işine kalkışır mıydım? İnsanın muhakkak kendini boşaltması lazım... Dünkü hadise olmasaydı..... Ah, dün her şeyi öğrenmiş olmasaydım... Şimdi eski ve belki de rahat hayatım devam edecekti...
"Bir ümidim yok. Bu sondu. Artık hiçbir şeyin değişmesine imkan yok, lüzum da yok...
Demek böyle olması icap ediyormuş. Yalnız söyleyebilsem...
Bir kişiye olsun içimdekileri dökebilsem...
Bunu sahiden istesem bile artık böyle bir insan bulmama imkân yok... Bende arayacak hal kalmadı... Kalsa da aramam... "
Yüz kasları beynin duygularla ilgilenen devreleri tarafından kontrol edildiklerinden, biliminsanları bu kasları ölçümleyerek duygular hakkında daha fazla bilgi edinmeye muktedir olmuşlardır. Araştırmacılar yaptıkları bir çalışmada erkeklerin ve kadınların gülümsemelerini sağlayan kaslara -zigomatikus kaslar- ve öfkeyi gösteren ya da sert bir ifade
Eskiler, bilgi adamı sükûtundan ve sükunetinden tanırmış. Çok susup az söylenmesinden, söyleyince de bozulanı düzeltmesinden, eksileni tamamlamasından bilirlermiş.
Şimdi öyle sözünü eyleyen insan bulmak zor… Bu devirde sükût ve sükuneti hal edinen kimse de kalmadı pek!
Artık hiçbir şeyin değişmesine imkân yok... Lüzum da yok. Demek böyle icap ediyormuş. Yalnız söyleyebilsem... Bir kişiye olsun içimdekileri dökebilsem... Bunu sahiden istesem bileartık böyle bir insan bulmama imkân yok... Bende arayacak hal kalmadı... Kalsa da aramam...
Bir ümidim yok, bu sondu.
Artık hiçbir şeyin değişmesine imkân yok, lüzüm da yok.
Böyle bir insan bulmama imkân yok.
Bende arayacak hal kalmadı, kalsa da aramam.
İki kelimeyle anla derdimi
Feryat etsem duyuramam sesimi
Ölmeden göreyim güzel yüzünü
Tez gel babam tez gel görüş gününe
Tahammüle hal kalmadı garip gönlümde
Mapushane etrafında dikenli teller
Birbirine kenetlenmiş bağlı bilekler
Sağımda solumda hasret çekenler
Tez gel babam tez gel görüş gününe
Tahammüle hal kalmadı garip gönlümde…