Ne kadar acı bir gerçek ki hac gibi bütünleştirici muhteşem bir ibadete sahip olan Müslüman kavimler, şu bilgi ve iletişim çağında bile, hâlâ birlik ve beraberlikten yoksun olarak, birbirleriyle didişip duruyorlar.
Ölümünün yıldönümünde (2 nisan 1948) bu güzel yazarı anaraktan incelememe başlamak istiyorum. Mekanın cennet olsun kalbi güzel insan. Biz seni okuyoruz, okutuyoruz, okumaya da devam ediyoruz. Her ne kadar döneminde değerin pek bilinmemiş olsa da, zamanla çook iyi yerlere geldin. Önünde saygıyla eğiliyorum...
Okuduğum 9. Sabahattin Ali kitabı Kamyon. İçinde 16 minik öykü barındıran bu kitap, ince olsa da, upuzun hayatları barındırıyor içerisinde. Ali'nin o muhteşem gözlemciliğini insanların üzerinde kullanaraktan nasıl da muhteşem betimlemelerle ve öykücülükle önümüze koyduğuna şahit olacaksınız. İnsan psikolojisinden çok iyi anlıyor. Elbette edebi sanata yatkınlığıyla birleştirince bu özelliğini ortaya Sabahattin Ali kitapları çıkıyor:)
Ben kitapta en çok; Kazlar, Bir Firar, Kamyon, Apartman ve Arabalar Beş Kuruşa hikayelerini beğendim. Yani kısacasï kitabın yarısını beğenmiş oluyorum:)) Bundan sonraki okuyacağım Ali kitabımı bile belirledim: Kağnı-Ses-Esirler
Bu yazara hâla başlamadıysanız çooook şey kaybediyorsunuz demektir. Hep bir tarafınız eksik kalır. Sabahattin Ali okumadım diyen kendini camdan atsın yani o derece:)) Elbette her kitabı mükemmel değil ama okunmaya kesinkes değer bir yazar. Bu eseri okumanızı tavsiye ediyor ve bol sağlıklı günler diliyorum. Ben de gidip şu Savaş ve Barış'a devam edeyim bari:)
KamyonSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 20082,767 okunma
Önceki kitapları da düşünerek değerlendirdiğimiz zaman çok güzel bir kurgu akışı var. Bilgi, teknoloji ve hayal gücünün muhteşem bir birleşimi. Diger kitaplardan alışık olduğumuz üzere yine düz bir zaman akışı görmüyoruz. Yıllar sonraya gidilmiş. Yine akıllarda bircok soru var. Atlayarak hikayenin sonuna ulaşılmış gibi bir durum var. Ama bir satranç oyunu gibi mevzu sonuc degil süreç oldugu icin hala eksik yerleri tamamlama arzusu güdüyorsunuz.
İitabin içeriğine deginmek gerekirse, Goebbels'in dediginin koca bir dünyaya nasıl uygulandığının hikayesi. (Yeterince büyük bir yalan söylerseniz ve tekrar ederseniz bu yalanı sürekli, insanlar sonunda buna inanmaya başlayacaktır.) Bir hikaye olan uygulama. Gerçek olan uygulamayı ise yaşıyoruz zaten.
Diğer taraftan yazar deist sanırım. Tabi herkesin kendi görüşüdür ama buna hikayede bir propaganda aracı gibi kullandığını düşünmeden edemedim. Özellikle nüfusun ciddi bir kesimi Müslüman olan ülkemizi değerlendirince kitabın ana karakterinin eskiden Müslüman olması bence bir algı çalışması. Komplo teorisyeni değilim. yine de bu yönünü yadsıyamayacağım.
The Theory Of Everything ( Stephan Hawking anısına )
Bundan 73 sene önce dünyaya gelen ve geldiği andan itibaren merak eden bir adamın hikâyesiyle karşı karşıyayız. Stephen Hawking sağlıklı ve dinç geçirdiği gençlik yıllarının ardından 21 yaşındayken bütün bedenini günbegün dirayetsiz kılacak bir hastalıkla tanışır. Zamanlı ve kademeli kas bozulmasıyla karşı karşıya kalınan ve als olarak bilinen bu
Murathan Mungan'ın ilk okuduğum kitabı. Dilini sevdim; akıcı ve sade.
Olay İran'da geçiyor. Yurtdışında yaşayan Akhbar'ın ülkesine döndüğünde değişen rejim sonucu karşılaştıkları ve ailesini aramasını anlatıyor.
Kitabı keyifle okudum fakat kadınların toplumda yeri olmaması, "burka" denilen bir örtü ile dünyayla bağlantılarının kesilmesi hüzünlendirdi okurken.. Yakınlarda okuduğum Khaled Hosseini'nin Bin Muhteşem Güneş adlı kitabında da benzer hüzne kapılmıştım. 21. Yüzyılda hâlâ kadınların bir birey olarak toplumda kabul görmemeleri ne üzücü..
Kitaptan bir alıntı ile sonlandırıyorum. Keyifli okumalar.
"Burkaya giden yolu çador açar."
"Çador annelerimizin, ninelerimizin geleneksel, masum başörtüsü değildir yalnızca. Kafalarımızdaki köprüdür. Örtünmek bir ahlak haline getirildiğinde arkası mutlaka gelir. Örtünmenin sonu yoktur. Kadınlar kefene kadar örtünmek zorunda kalırlar.."