(SAHABE-I KIRAMDAN Halit bin velid.r.a) bir ordu ve rasulullah ile beraber Savaştan dönerken ihtiyacı olduğu için ordudan geri kalmış .ve geldiğinde Ordunun olmadığını görmüş.Yüksek bir yere çıkmak istemiş böylece orduyu görürüm demiş..Çok yüksek bir yere çıkınca ..kos kocaman 70 bin kişilik bir Gayri müslim (müslüman olmayan ) hıristiyan kavmi
Kitaptan alınması gereken dersler elbette fazla ama benim en'im Muhammed Emin Yıldırım sahabeye karşı sergilenen 3 farklı tavır kısmı idi...
Muhammed Emin Yıldırım hoca bu cümleleri sahabeye bakışda ki 3 tavır diye belirtmiş ama günümüzde tuttuğu takıma, oy verdiği partiye, mensup olduğu cemaate,tarikata karşı müslümanların aynen bu 3 farklı
Günümüz insanlarının en çok muzdarip olduğu konulardan biri de vaktini verimli bir şekilde değerlendirememektir. Kitabımız Hz.Ebubekir(r.a),Ömer Bin Abdulaziz,Halit Bin Velid(r.a),Mus'ab Bin Umeyr(r.a),Hasan El-Benna,İmam-ı Azam Ebu Hanife (r.a), Hadice(r.anha),Hansa (r.anha) gibi hayatını İslama adamış mübarek insanların hayatlarından kesitleri çok anlaşılır bir dille bizlere sunmaktadır.Onların hayatlarını okudukça dert sahibi olacak sadece saatlerin değil artık dakikaların hesabını yapmaya başlayacağız. Kitabımız ;Kahire'deki kahvehanelerde dolaşıp,uyuyan bir ümmeti uyandırmaya çalışan Hasan el-Benna gibi bizleri de cehaletin uykusundan uyandırmaya yardımcı olacaktır.
HALİT BİN VELİD
İslâm’ın büyük kumandanı Halid bin Velid’in, savaşın kı-zıştığı hengâmede başındaki sarığına bir mızrak ucu değmiş ve sarığı miğferi ile beraber düşman saflarının arasına doğru yuvarlanmıştı.Her şeyi bırakıp sarığın peşinden koşmaya başladı. “Ey kumandan, kendini tehlikeye atıyorsun!” dediler. “Ne ehemmiyeti var?” dedi, “Yıllardan beri sarığımın içerisin-de Resûl-i Ekrem’e (sas) ait üç tane kıl taşıyordum,düşmanın eline geçer diye korktum.”
* * *
O büyük kumandan, Hazreti Muhammed gibi bir Peygambere sevginin ve saygının gereğini ders veriyor, O’nu delicesine seviyor, canından aziz bildiğini bu hâdise ile bir kere daha gösteriyordu. Belki de zaferlerinin arkasında O’na ait bir parçayı taşıyor olmanın lütfunu görmekteydi. O sevgi ve alâka olmasa idi, O’na (sas) ait âsâr bugüne kadar muhafaza edilemezdi.