Mühim olan özgürlüğün mahiyeti
...bir ulus barbar kaldığı sürece özgürlük elde edebilir ama, uygarlık yayı gücünü kaybetti mi, özgür olamaz artık. O zaman ayaklanmalar yıkabilir, devrimler bile yeniden ayağa kaldıramaz onu. Kölelik zincirleri kopar kopmaz, halk dağılır, var olmaktan çıkar: Artık ona gereken, bir kurtarıcı değil, bir efendidir. Ey özgür uluslar! Şu özdeyişi aklınızdan çıkarmayın: Özgürlük elde edilebilir ama, kaybeldi mi, bir daha ele geçemez artık.
Bu öyküyü çok seviyorum; Meksika, gecikmiş burjuva demokrat devrimler kuşağında 1910-1911 yıllarında safdil bir demokrat olan Franscisco Madero'yu başkanlık mevkiine oturtabildi. Halk, Madero'yu çok seviyordu ve Madero bütün geçit törenlerine karısıyla katılıyordu. "Viva Madero Viva Demokrasiya" sözleri hep çağrılıyordu; halktan iki Meksikalı da "Viva Madero Viva Demokrasiya" diye boğazını yırtarcasına bağırıyordu. Sonra birisi diğerine sormak gereğini duydu; Amigo, Madero'yu biliyorum, ama demokrasiya hangisidir? "Arkadaşı Meksikalı, "Amigo" dedi, "yanında, görmüyor musun, demokrasiya, başkanın yanında yürüyen karısının adıdır" diye arkadaşının merakını gidermeyi başardı.
Sayfa 208Kitabı okudu
Reklam
Öte yandan devrimler, halkın özgürlüğüne kavuşması ve geleceğin va­tandaşları olma prensipleri adına değil, zavallıları kurtarmak adına yapıl­dığında, halk zavallılarla özdeşleştirilir. En korkunç eylemler "zavallıları kurtarmak" adına yapılır. Zavallıların gösterisi ve tatmini her şeyi, hatta terörü bile haklı göstermeye yeterlidir. Zavallılık adına her şey kabul edi­lir, devrim romantizmi içinde, devrim doğrultusunda giden her şeye, yani teröre izin verilir: "Bir kez acıma güçleri, özgürlüklerine kavuştuğunda (daha doğru bir deyişle, iplerini kopardığında) artık zavallılara, mağdur ve mazlumlara yardım etmez, toplumları yıkar, yok eder. Böylece, acımadan teröre, devrimden totalitarizme geçilir" (Arendt, 1990: 8).
Rönesans'ta demokrasi anlayışını da Monarkomak’lar adı verilen düşünürler geliştirmiştir. Onlara göre, asıl egemen olan halk'tır. Devletin başındakiler halkın efendisi değil, görevlisi'dirler.
Sayfa 14 - Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.Kitabı okudu
-İki yüzyıla yakın Batı karşısında hep kaybediyor ve dolayısıyla Batı idealine dönüyor. ~Dediğiniz doğru. Tanzimattan itibaren başlayan bir soysuzlaşma var ve onun tepe noktasını devrimler teşkil etmiştir. Osmanlının ne olursa olsun elinden düşürmediği bir ülkü vardı, o da Müslümanlıktı. Bu, Cumhuriyetin ilk seçkin tabakasında çok zayıflar, toz haline gelir. -Bu dinlemi ilgili, bir kültürsüzleşmemi? ~İkisi biribirine son derece bağlı olaylar. Daha önce ifade ettim, kültürümüzün yüzde doksanı Müslümanlıktan geliyor. İslamın dı- şından İç Asyadan getirdiğimiz, dıkkata alınmayacak derecede az unsur var. Birkaç halk oyunu varsa vardır. Dil büyük ölçüde İslâmi- leşmiştir. İçinden İslamı aldığınız vakıt geriye bir şey kalmıyor.
Halk kütüphaneleri resmi belgelerin en uzun süre dayandığı, isimlerin, olayların, eğilimlerin hatıraların saklanacağı en güvenli yerdir; yalnızca savaşlar ve devrimler tarafından saygı duyulup yaşatılan yerler olmasının sebebi bundan mütevellittir.
Reklam
Türk toplumunun lslamiyetten sonraki büyük medeniyet atağı, 19. yüzyılın ortalarında başladı. Burjuva-demokratik devrimlerin hürriyet ve vatan idealleri, bu kez lslamcı ideolojiyle karşı karşıya geldi. Böylece bizim hala içinde bulunduğumuz Milli Demokratik Devrim sürecimiz istim aldı. 1876 Anayasası'nın kabulü ve daha önemlisi 1908 Hürriyet Devrimi padişahın yetkilerini sınırladı. Dahası bu devrimler, içlerinde cumhuriyetin çekirdeğini de taşıyorlardı. O nedenle ideolojik düzlemde kaçınılmaz olarak Şeriatla cephe cepheye geldiler. Çünkü Padişah "Allah'ın yeryüzündeki gölgesi" diye tanımlanıyordu ve saltanatını Allah'tan aldığını iddia ediyordu. Saltanata karşı milletin iktidarını ve hürriyetleri hedefleyenler, iktidarın kaynağının ilahi değil, fakat dünyevi olduğunu ileri sürmek zorundaydılar. Dolayısıyla laiklik, her yerde olduğu gibi Türkiye'nin gündemine de saltanata karşı halk iktidarı için mücadelenin ideolojisi olarak girdi.
Kemalist Devrimler, sürekli ve dinamik bir karaktere sahip olduğundan, Kemalizm her devirde halk kitlelerine dönük olarak gelişecek ve yaşayacaktır. Kemalizm, toplumu giderek daha derinden ve devrim gücü ile değiştirerek, en ileri çağdaş düzeye ulaştırmak demektir. Kemalizm hiçbir zaman dondurulmayacaktır. Çünkü kendi öz varlığında oluş gelişim ve gelenek unsurlarını taşımaktadır. Mustafa Kemal'in yaptıklarıyla biten insan değil, yapılacaklarla başlayan bir insan olması, Kemalizm'in bu sürekli gelişen yapısının başlıca nedenidir.
Sayfa 82 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
20. Yüzyılda Devrimler, İşçiler, Partiler ve Liderler
XX. yüzyılın tarihi, devrimci önermelerin geçerliğine, özellikle de dünyanın yazgısını işçi sınıfının çizeceği yolundaki görüşe, en hafif deyimiyle, gölge düşürdü. Öte yandan, bu yüzyıldaki tarihsel değişmeleri işçi sınıfının tek başına belirlediğini de artık savunamayız. Çağımızın büyük devrimleri hep geri kalmış ülkelerde oldu. Bu ülkelerdeki
Sayfa 205-208
Cehaletin, geçim darlığının, iç ve dış aldatmaların, kürtlük eğilimlerinin, son irtica hareketinin te'dibinden doğan intikam hislerinin, dini ve içtimai devrimler vesilesiyle kara kuvvetlerin uyandırdığı kötü telkinlerin etkisi altında bulunan halk; reis, şeyh, bey ve ağanın esir ve oyuncağıdır. Şekavet bunların kışkırtması ile olmaktadır.
Sayfa 29
Reklam
İçimde bir devlet, bir politika, partiler ve devrimler yaratmalıyım... Bunların olmalıyım; bu ben-halk'ın gerçek panteizmi içinde Tanrı ol­malı, bedenlerinin, ruhlarının, çiğnedikleri top­rağın ve işledikleri fiillerin özü ve eylemi olma­lıyım. Her şey olmalı, onlar ve onlar-olmayanlar olmalıyım. Zavallı ben, işte, yine gerçekleştireme­yeceğim bir düş!
Alman generalinin anlattığına göre, Padişah kendi ordusunun yetişmesinden ve güçlenmesinden korkardı. Korktuğu şey, subaylarını “adem-i merkeziyet”çi Mithat Paşa yanlısı olmaları değil; Mustafa Kemal kuşağında yetişecek olan kurmay subayların “ulusal ordu” kavramından “vatan” kavramına, oradan “halk” ve “halk egemenliği” sezişine varma olasılıkları idi. Halk, millet, hürriyet sözcükleri genç Mustafa Kemal kuşağının kulağına ulaşmıştı.
Sayfa 96
Bir halk, âdetlerine nesiller boyu sıkı sıkıya bağlı kaldığında artık değişemez hâle gelir ve Çin gibi gelişim göstermekten aciz bir duruma düşer. O zaman, şiddetli devrimler de faydasızdır çünkü sonuçta şu ikisinden biri yaşanır: Zincirin kırılmış halkaları yeniden birbirine bağlanır ve geçmiş, eski iktidarına kavuşur yahut parçalar bir araya gelmez ve bu anarşi hâli, çok geçmeden yerini çöküşe bırakır.
Sayfa 68 - Kapra Yayıncılık
Diktatör
Cumhuriyet' in tepeden inme ve jakoben bir tarzda kurulduğu iddia ediliyordu. Meğer, Cumhuriyet kurulurken, devrimler yapılırken halka sorulmamışmış. Bu işleri yapanların TBMM' deki "Halk" olduğu unutluyordu. Bu yetmiyormuş gibi kurucu kadronun lideri Mustafa Kemal Atatürk' ün diktatör olduğu da iddia ediliyordu. İddia ediliyor ama 1923/38 dönemi yönetiminin yeryüzündeki mevcut uygar devletlerin %99' uyla aynı zihniyet ve yapıda olduğu unutluyordu.
Sayfa 181Kitabı okudu
6-7 Eylül olayları üzerine :
Geniş kültürlü bir Türk subayı 8 Eylül 1955 günü bir· yabancı dostuna şunları söylemiştir: «Bu, düşünebildiği­nizden de feci bir olaydır. Dünyada adımızın lekelendiğini sizler görüyorsunuz. Şimdi bizden gene vahşiler diye, bahsedilecek ve bilhassa Yunanlılar bunda kusur etmeyecek. İşin bizi asıl üzen tarafına gelince, biz bu vesile ile Atatürk devrimlerinin milletçe benimsenmedigini görmüş oluyoruz. Demek ki bu devrimler bir Avrupalılaştırma cilası yerine geçmiş, ama halk kalabalığımız derin bir değişikliğe uğrarmamıştır. Tesbit ettiğimiz diğer bir nokta, uçurumun yalnız Türk halkı ile Batı dünyası arasında bulunmadığı, bizimle, Avrupa'lı olan Atatürkçü seçkinlerle, kitle olarak Osmanlı İmparatorluğu zamanındaki kadar mutaassıp, yabancı düşmanı ve cahil olan bazı v atandaş­lar arasında da aynı derinlikte bir uçurumun mevcut olduğudur».
Resim