Eser, 18 hikâyeden oluşmakta. Karay, sürgün yıllarında gözlem gücünü kalemiyle çarpıcı bir şekilde buluşturmuş.
Öyle bir gözlem ki aynı gözler bugün de üzerimizde gibi. 1900’lü yıllarda yazılan hikâyelerin gerçekliği hâlâ geçerli.
İstanbul’un kenar mahallelerinde ve Anadolu’nun yoksul yerlerinde yaşanan kadına bakış açısını, kadın sorunlarını, rüşveti, tembelliği, dinin kullanılmasını, sonradan görmeyi, yoksulluğu, yalanı, dedikoduyu, iftirayı, adaletsizliği, çıkarcılığı, yardımı, yalnızlığı, halk ve yöneticiler arasındaki kopukluğu açık açık gözler önüne seren öyküler yazmış Karay.
Kısaca memlekette yaşananları ve memleket insanının yaşadıklarını, yaşattıklarını anlatmış.
En çok dikkatimi çeken ise hikâyelerin çoğunda kadın karakterlerin olması ve bu kadın karakterler üzerinden toplumun eleştirilmesi.
Kadın karakterler demişken eserdeki ilk hikâye “Yatık Emine” ise birçok sansürden geçerek sinemaya uyarlanmış.
Karay’ın dili dönemine göre çok sade. Hem süsten uzak hem de dönemi yansıtan hikâyeler olunca gerçeklik de o kadar çarpıcı oluyor.