Abdullah İbn Mes'ud radıyallahu anh'ın hadis rivâyet ederken damarları şişer, terler, gözleri yaşarır ve titrerdi. Rivâyeti bitirdiği zaman da "Resûlullah böyle veya buna yakın ya da buna banzer (bir lafızla) buyurdu" ihtiyat cümlelerini ilâve etmeyi ihmal etmezdi. Bu ihtiyatı birçok sahâbîde görmekteyiz.
Bir kere tebliğ, her duyduğunu her vesile ile her önüne gelene söylemek değildir. Onun da kendine has kural ve kayıtları vardır. Özellikle tebliğ konusu Hz. Peygamber'e ait sözler, açıklamalar, hükümler ise, mesele daha da nezâket kesbeder ve daha fazla titizlik ister.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem konuya ait teşvik ve tavsiyelerinden birinde; "Sözümü işitip güzelce belleyen ve bellediği gibi başkalarına ileten (tebliğ eden) kimsenin Allah yüzünü ağartsın!" buyuruyordu.
İnsanca yaşamak, kendini gerçekleştirmek ve hayatını yeniden inşa etmek yeni uygarlık arayışının çabalarıdır. İnanç konusuna, akıl ve eleştirel yaklaşımın ön planda olduğu, mezheplerin ve dinlerin üstün bir tutum ve bakışla değerlendirildiği şekilde bakmak gerekir. İnanç denildiğinde dogmatik olan, mitolojik yönleri ağır basan, sorgulanamayan inancı anlamak yeterli olmayacaktır. Sorgulanamayan, bilimsel yöntemlerle test edilemeyen, üzerinde çalışma yapılmamış, akıl yürütme yöntemleri ile incelemeyen hiçbir inanç sağlam değildir. Sağlam olmayan inanç temeline oturmuş din ise, insanın psikolojik sağlığında kalıcı bir etki bırakmaz ve iyi bir yol gösterici olmaz.