"Ne zamandır artık hayatın puslu, soğuk bir sonbahara döndüğünü sanıyordum. Seni gördükten sonra birdenbire güneşli bir sabaha uyandım. Şimdi dünyanın neresine gidersem gideyim, hangi mevsimde olursak olalım, seni düşündüğüm zaman (hayır, yanlış söyledim çünkü senin yüzün, gülüşün hep benim yanımda) hep güneşli, ışıltılı bir gün yaşıyorum. Acaba benim için dünyanın ışığını değiştirdiğinin farkında mısın?"
ÖYLE BİR HİKÂYE Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri: – Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
Reklam
Birinci kural yaradana hangi kelimelerle tanımladığımız kendimizi nasıl gördüğümüze aynı tutar şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak utanılacak utanılacak bir varlık geliyorsa aklına demekki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla yok eğer tanrı dendi mi evvela aşk merhamet ve şevkat anlıyorsan sen de bu vasıflardan bolca mevcut
"Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini gorüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhâkkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: "Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunlarin veryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bu nu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız, onların da birer kafaları, bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkûm birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç âlemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu âlemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul âlemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar."
Erkolar kapatılsın diyenler o günleri görür mü acaba?
-Ama kesin olan tek bir şey var, o da evrimimizin hâlâ sürdüğü.Kromozomlarımız sürekli evrim içinde -Hangi yönde? -Çok uzun zaman önce, insan türünün X ve Y kromozomları eşit boydaydı. Y, binlerce yıl boyunca kısalmaya devam etti. Ve bugün kadının X’i karşısında son derece cılız kaldı. -Bu bir gün erkek türünün yok olacağı anlamına mı geliyor? -Çok doğru. Bir gün dünya üzerinde hiç erkek kalmayacak.
İstanbul üzerine !
"Özerklik vermek, kombinasyonlar üretmek, mi?" Peki, nasıl gerçekleştirilecek bu, kim, nasıl yapacak? Kim dinleyecek, kim sözünü dinletecek, söyler misiniz? Nihayet, kim Türkiye'yi yönetecek, hangi gruplar, hangi güçler? Diğer Türklerden eğitim düzeyi daha yüksek olan İstanbul'da bile, bu "özerklikten" gerçekten bir
Sayfa 493 - 494, 495 Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Pupa Hava, fantastik öykü ( 1 Kısım )
Pupa Hava, fantastik öykü tarzında yazıldığı halde, temelde rahat okunan bir romandı. On yaşındaki bir kızın anlattığı bir öykü şeklinde kurgulanmıştı. Zor sözcükler olmadığı gibi, yalın bir ifadeyle, mantık oyunlarına kaçılmadan yazılmıştı. Uzun uzadıya açıklamalar da, muğlak ifadeler de yoktu. Öykü, baştan sona kız tarafından anlatılıyordu.
Adnan Menderes
Son sözünü söylemesini isteyince şu ibretli sözler yağmur damlaları gibi biraz sonra ebediyen açılmayacak dudaklarından bir ibret levhası halinde dökülüverdi: "-Size dargın değilim. Sizin ve diğer zavallıların iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyoruz. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki: Hüriyyet uğruna ortaya koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için size müteşekkirim. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme bu kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe bir gün kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi yine ben 1950'de olduğu gibi, kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaksınız. Ancak millet ile el ele vererek, ölüm ölünceye kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen merhametin yine sizinle beraberdir."
Sayfa 155Kitabı okudu
Hayırlı Cumalar.
Vay başımıza, vay cânımıza! Sultân-ı kevneyn ve Resûl-i sakaleyn ki, onsekizbin âlem onun yüzü suyu hürmetine yaratılmışdır. Görünüz hazret-i Çihâr yâr-i güzîn ile birlikde ne zahmetler çekmişlerdir. Allah saklasın, bir gün aç kalmış olsak, başımıza kıyâmet kopar. Dünyâ bize zindân olur. Eğer Eshâb hazretlerinden birisi merkad-ı şerîflerinden [kabrlerinden] başını kaldırıp, bu zemânda olan ümmet-i Muhammede nazar etse [baksa], teâccüb edip [hayret edip] der ki, acabâ bunlar hangi milletdendir, hangi tâifedendir. Hangi Peygamberin ümmetidir. Biz de insâf etsek. Hergün dahâ iyiye mi gidiyoruz! Allahü teâlâ şânühü hazretleri, bu sultânların hurmetine, kendi lutf, kerem, fadl ve ihsânı ile, bizim o yüzümüzün karalığına bakmayıp, afv buyursun. Biz âsî ve mücrim kullarını dîdârı ile şereflendirsin. Âmîn! Yâ Rabbî, âmîn diyen kullarını magfiret buyur.
Sayfa 504Kitabı okudu
-Ev şimdi nasıldır acaba? -Evde mi? -Hangi ev, ev mi vardı bir yerde? Evde her gün banyo yapardım. Anlıyor musunuz, su dolu bir küvet. Hem de ağzına kadar. Ama şimdi bazı günler yüzümü yıkayamıyorum bile, kafam kabuk bağlamış, uyuz gibi bir şey olmuşum ve tüm vücudum kaşınıyor, bir şey bedenimde geziniyor da geziniyor... Ben pislikten çıldırıyorum, siz ev diyorsunuz! Sığır gibiyim, kendimden iğreniyorum, kendimi tanıyamıyorum ve ölüm o kadar da korkunç gelmiyor artık. Şarapnellerinizle beynimi parçalıyorsunuz, beynimi! Nereye ateş etseniz, mermilerin hepsi beynimi buluyor. Ev diyorsunuz. - Ne evi? Sokak, pencereler, insanlar, oysa ben artık sokağa bile çıkamam utancımdan. Semaver getirmişsiniz, bense bense bakmaya utanıyorum semavere.
Reklam
Serap gizemli bir şekilde gülümsüyordu. "Birbirlerini çok sevmeleri aldatmayacakları anlamına gelmiyor..." Cem bu düşüncenin Serap tarafından seslendirilmesinden hoşlanmamıştı. "Doğru... Ama bence Neşet Akıncı'nın karısı öyle bir kadın değildi." "Nasıl bu kadar emin olabilirsin Cem? İnsanlar her şeyi
Sayfa 29 - Can YayınlarıKitabı okudu
Ne zamandır artık hayatın puslu, soğuk bir sonbahara döndüğünü sanıyordum. Seni gördükten sonra birdenbire güneşli bir sabaha uyandım. Şimdi dünyanın neresine gidersem gideyim, hangi mevsimde olursak olalım, seni düşündüğüm zaman(hayır,yanlış söyledim çünkü senin yüzün, gülüşün hep benim yanımda) hep güneşli, ışıltılı bir gün yaşıyorum. Acaba benim için dünyanın ışığını değiştirdiğinin farkında mısın?
O halde nasıl oluyor da hepimiz aynı ruhun sevgiden ruhsal kardeşleri olarak dünyaya geldiğimiz halde bütünleşemiyoruz? Hangi ara kişiliklerimizi böylesine kaybettik, egoist,maskesi formatlar haline geldik, ışıktan uzaklaştık? Neden her geçen gün daha da karanlığa gömülüyoruz? Farklı din anlayışına rağmen ortak payda sevgide buluşmak olduğu halde neden bu kadar sevgisiz kullar haline geldik? Sevgiden ve insanlıktan bu kadar uzaklaştıysak, bizlere sevgiyle bütünleşmeyi anlatmaya çalışan din öğretilerinde yorum hatası mı var acaba?
Resim