bazen mecbur kalınan ve bitmesi gereken ilişkiler olur. çok şey söylenmek istenir bu gidişe.
ama sen gittiğinden beri her şey değişti. seni özlemenin de buruk bir tadı var. uzun zaman dönersin diye beklemiştim ama artık vazgeçtim. yıllar geçmiş. hayat devam ediyor, hiçbir şey yerinde kalmıyor, o eski sevdalar artık yok ve ben yolumu çizmek zorundayım. yine de bil ki, sen gelmiyorsun ya, eksiliyorum ve eksik yaşayacağım.
büyük bir aşk hikayesinin baş kahramanlarıydık.
son ana kadar birlikte olacağımızı sanmıştım, çocukça bir hayalmiş.
hangimiz daha çok sevdi diye düşünmüyorum, hem artık ne fark eder ki ?
ikimiz de sevmiştik, eminim bundan. ne kadere, ne sana söyleyecek kötü sözüm yok. olması gerektiği gibi oldu işte, ikimizin de istemediği şekilde.
sen olmasan, kalbim bu kadar büyük bir aşkın lezzetini nasıl tadacaktı? özlemenin, sevmenin, aşık olmanın, acı çekmenin her zerresini yaşattık birbirimize.
yaşattığın tüm duygular için teşekkür ederim.
demek isterdim.
ona bile değmezmiş.
herkes gittiği yerde kalmalı.
pişmanlığınla bir ömür yaşamalısın sen de.
Şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. Çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. Aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. Hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! Hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. Hangimiz daha özveriliydik; bunun da... Umarım mutlu olursun. Bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. Hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! Yüzüme öyle bakma nefretle,
Büyütüyordu belki, ama büyütülmeyen şeylerden bize ne… Aşkımız olsa onu büyütmeyecek miydik? Gerçi çocukluk döneminde kalması, unutulması gerekli şeylerde bunlar, üzerinde durulunca başka ne diyebilirdik? Oysa o, unutulması gerekli şeylerin unutulmayan şeyler olduğunu
biliyordu. Hangimiz için? Onun için mi, benim için mi? Ruh karşısındakinin unutmasını istediği şeyi, belki örnek olsun diye, önce kendi unutur; bilinçsiz olarak, kendi yasalarına göre, bize duyurmadan yaptığı bir işlemdir bu.
Not: Bu inceleme, bir incelemeden çok daha fazlasıdır.
Yazım uzun olduğu için ve anlaşılma kolaylığı sağlamak adına sekiz bölüme ayırdım ve böylece daha ilgi çekici olduğunu düşündüğünüz yerlere gidip okuyabilirsiniz:
– Giriş
– Kitapla İlgili Düşüncelerim
– Nietzsche'nin Ailesinin Sağlık Geçmişi
– Nietzsche'nin Sağlık Geçmişi
– Turin
"...ne var ki ben, kendimle ilgili bazı meseleleri hâlâ çözebilmiş değilim. rendekâr düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? galata'da, yelkenci hanı bitişiğinde ikamet eden uzun ihsan efendi mi, yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi izmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam mı? hangimiz düş ve hangimiz gerçek? düşünüyorum, o halde ben varım. düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun, kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum. bu adam düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu biliyorum. çünkü o, benim düşüm. varolduğunu böylece haklı olarak ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum. öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek, ben ise bir düş oluyorum..." (syf386)
ihsan oktay anar - puslu kıtalar atlası
"...bindiğim thy uçaklarında ön sağ duvarlardaki k.atatürk imzalı "istikbal göklerdedir" yazısına ne zaman gözüm takılsa, aklıma hep anneannemin çocukken öğrenip bana da öğrettiği o şarkı gelirdi:
"ey türk genci kanatlan havalarda dalgalan
çünkü bak, hiç durmadan kanatlanıyor cihan!"
ayağa kalkıp uçağın ön sağ tarafına baktım. yazı yoktu! kaldırmışlar! ne zaman kalkmış hiç fark etmemisim. anneanneme söylemedim üzülmesin diye. atatürk'ün denizin üzerinde uzaklaşan bir yelkenli gibi usul usul hayatımızdan süzülüp gitmekte olduğunu hangimiz fark ettik ki, anneannemden başka! bir tek şu yaşlı kadın gördü tüm değerlerimizin içinin boşaltıldığını. biz gençler, hayatlarımızın günlük dertleriyle boğuşurken bastığımız zeminin kaydığını, bizi bir başka anlayışa evirmek üzere müthiş bir toplum mühendisliği yapılmakta olduğunu göremedik.
Herşey kahramanımız Bay Vitangelo Moscarda, ya da karısının taktığı lakapla Gengé'nin burnunun sağa doğru eğik olduğunu öğrenmesiyle başlıyor. O ana kadar fark etmediği bu durum onu varoluşsal bir sorgulamaya itiyor. Sorgular fiziksel özelliklerden başlayıp duyusal, hatta soyut kavramlara kadar gidiyor. Sonunda delirecek herhalde diye beklediğimiz Bay Moscarda, şaşırtıcı bir şekilde özgürlüğe adım atıyor.
Felsefe eğitimi almış olan yazar, kitapta bunu ustalıkla kullanıyor. Varlık felsefesinden diyalektiğe, oradan oraya savuruyor okuru. Sıkıcı olmaktan uzak, bir solukta okunan bir eser bırakmış bize yazar. Kendi hayat hikayesinden izler de taşıyan bu romanı ona Nobel ödülü de kazandırmış zamanında.
Aslında biz aynada gördüğümüz kişi miyiz, ne kadarı kendimiz ne kadarı içimizdeki bir başkası olan kendimiziz? Durum böyleyken dışardan nasıl görünüyoruz ve dışarıdakileri ne derece doğru tanımlıyoruz? Gerçek olan kim? Hangimiz? Hiçbiri ya da binlercesi mi? Bu sorular eşliğinde diyalektik bir yolculuğa çıkmaya hazırsanız tam size göre bir kitap bu. Keyifli okumalar...
BİR ŞEYLER EKSİK
Ya sevgiye, ya da arzuya ,nesne olmak istiyoruz.
...arzuladığımıza ulaşmak, arzulandığımızda da ulaşılmak istemiyoruz.
''Sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemiyoruz.''
BİR ŞEYLER EKSİK
," Lacan aşk hakkında konuşurken "Aşk sahip olmadığınız (sizde olmayan) bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir/vermeye çalışmaktır, Acınası bir durum gibi görünüyor, değil mi? Ortada verilecek bir şey yok, ama zaten onu isteyen de yok. Ancak "aşk" gene de var. Çünkü o öteki her kimse, onun